Squid: “İşin İçinde Hep Bir Mizah Var”

İngiliz deneysel rock ekibi Squid, üçüncü ve en ‘pop’ albümleri Cowards ile geçtiğimiz günlerde sahalara döndü. Biz de perdenin arkasına olup bitenlere dair daha fazla şey öğrenmek için vokal/davulcu Ollie Judge ile Zoom’da buluştuk.

Nasılsın Ollie?

Ollie Judge: İyiyim. Buralar soğuk; ama yakın zamanda yeni evime taşındım ve odama küçük bir stüdyo kurdum. Müzik yapıyorum, eğlenceli oluyor.

Müzik prodüksiyonu kısmını tamamen yeni evine mi taşıdın, yoksa bu stüdyo sadece fazladan bir hobi mi?

Yok yok, tamamen eğlencesine yaptığım bir şey. Başka bir işim olmadığında bununla uğraşıyorum.

Geçtiğimiz ekim ayında gerçekleşen İstanbul Blind konserinizdeydim. Gümrükte yaşadığınız sıkıntılar yüzünden mekâna zamanında gelemediğinizi çok iyi hatırlıyorum, ama buna rağmen aşırı eğlenceli bir konserdi. O güne dair eklemek istediğin bir şey var mı?

Konser harikaydı. Tüm aksiliklere rağmen dediğin gibi müthiş geçti. Sonrasında da çok güzel yemekler yedik, nefis kebaplar söyledik. Ama evet, öncesinde aşırı stresli bir gündü kesinlikle. Açıkçası o seyahatin ömrümden birkaç yıl götürdüğüne çok eminim (gülüyor).

Üçüncü albümünüz Cowards yeni çıktı ve açıkçası şimdiye kadarki en iyi albümünüz olduğunu düşünüyorum. Şimdiye dek dinleyicilerden gelen tepkileri nasıl buldun?

Teşekkürler! Tepkiler harika, memnunum. Hepimiz albümle gurur duyuyoruz, ama insanların da sevdiğini görmek elbette çok güzel. Üstelik albümü gerçekten anlamış gibiler, bu da inanılmaz bir his. Şimdiye kadar pek kötü yorum duymadım. Tabii albüm daha yeni çıktı, illa ki kötü şeyler söyleyenler de olacaktır; ama olacak o kadar, sorun değil.

Bu albümün yaratım sürecini düşündüğünde ortaya çıkarması en kolay ve en zor olmuş iki şarkıyı seçecek olsan hangilerini seçerdin?

Bence “Building 650” en kolay yazdığımız şarkıydı. Kendi kendini yazdı desem yeridir. Sanırım ona toplamda iki gün harcadık, ki bu bizim için oldukça kısa bir süre. Öte yandan “Fieldworks 1” ve “Fieldworks 2” neredeyse bir buçuk yılımızı aldı. Başta ikisi tek bir şarkıydı, albümde ikiye ayırdık. Ocak 2022’de albümün prodüktörü Marta (Salogni) ile kayda oturduk ve “Fieldworks”ü tamamen farklı bir yapıyla kaydetmeye çalıştık. O günden albüm tamamlanana kadar, yani yaklaşık bir buçuk yıl boyunca üzerinde çalıştık.

Aslında bu albümde aynı anda hem en pop hem de en karmaşık halinizdesiniz diyebilir miyiz?

Evet, bu da güzel bir denge bence, ne dersin? Öyle çok yoğun bir yapısı yok ve kolay sindirilebilir şarkı yapıları da içeriyor. O yüzden dediğine katılıyorum.

Louis (Borlase), Squid adına verdiği bir röportajında mizahın müziğinizin önemli bir parçası olduğunu söylemişti. Buna katılıyorum ve ciddi tınlayan birçok müziğin içinde bir mizah unsuru olduğunu düşünüyorum. Buna Leonard Cohen’in şarkı sözlerini örnek gösterebiliriz mesela. Müzik dediğimiz şeyin içinde birden fazla, hatta bazen birbirine zıt duygular taşıması bana kalırsa çok insani bir şey.

Kesinlikle. Bu yeni albüm özelinde konuşacak olursam açık bir mizah unsuru olmayan anlarda bile biz müziği yaratırken ve kaydederken hep aşırı eğleniyorduk. Bence şarkı sözlerimizdeki oyunbazlık ve kara mizah, bizim için ister istemez ortaya çıkıyor çünkü bütün süreci yaşayan biziz. Bu durum dinleyici için o kadar bariz olmayabilir, son ürünü sadece karanlık sözlere eşlik eden eğlenceli müzikler olarak görebilirler. Ama bizim için işin içinde hep bir mizah var, çünkü yapım aşamasında çok eğlendik ve sürekli şakalaşıyorduk.

Çok sevdiğim aktivitelerden biri müzik videosu izlemek. Malum artık MTV çağında değiliz, bu videoları izlemek için de özellikle peşlerine düşmek gerekiyor; ama hâlâ bu işi çok ciddiye alan gruplar var. Bence siz de o gruplardan birisiniz. Doğrudan yaratıcı ekibin bir parçası değilsiniz elbette, ama videolarınızla ilgili film ekibiyle iletişim kurarken sunduğunuz belirli bir bakış açınız var mı?

Bence müzik videosu yaparken en sık vardığımız fikir birliği, içinde yer almak istemediğimiz (gülüyor). Bu videolar üzerine çok konuşuyoruz ve herkesi memnun etmek genellikle zor bir süreç oluyor. Aramızda en çok konuştuğumuz şey müzik değil, filmler ve diziler. (Hepimiz sinemaya çok ilgiliyiz ve geçtiğimiz birkaç yılda birbirinden harika filmler çıktı.) Klasik grup performansları içeren videolar yapmaktan özellikle kaçınıyoruz. Bence bu format fazlasıyla tüketildi -beş kişinin enstrümanlarını fişe takmadan çaldığı videolar artık aşırı klişe oldu. Bu konudaki bakış açımız ve hedefimiz, insanları yarattığımız dünyaların içine çekmek. Çoğu zaman biz o dünyanın içinde yer almıyoruz. Kısacası temel kurallarımızdan biri kliplerimizde yer almak istemememiz. Bir klibimizde yer aldık, o da büyük ölçüde bilgisayarda oluşturulmuştu.

Belki yönetmenlerin kendi filmlerinde yaptığı gibi küçük rollerde yer alabilirsiniz.

Evet! (gülüyor)

Başka sanatçıların müzik videoları arasında favorilerini düşündüğünde özel olarak aklına gelen bir şey var mı?

Beastie Boys’un “Sabotage” klibini oldum olası sevmişimdir. Zaten o artık bir klasik oldu. Bir de David Lynch’in yönettiği bazı videolar var, mesela Nine Inch Nails’ın “Came Back Haunted” klibi. Açıkçası Lynch’in yönettiği her müzik videosuna bayılıyorum. Bir de arkadaşım James Hankins’i anmalıyım, kendisi bir müzik videosu yönetmeni ve gerçekten harika videoları var. Richard Dawson’ın “The Hermit” şarkısının klibini o çekti, 40 dakikalık inanılmaz bir video.

Mutlaka izleyeceğim. Yeri gelmişken araya küçük bir David Lynch övgüsü de sıkıştıralım mı? Şahsen hakkında konuşmadan duramıyorum-

Ben de! (gülüyor)

Lynch’le ilgili en çok neyi özleyeceğini düşünüyorsun?

Düşünmem lazım. Öldüğünde gerçekten üzüldüm, ama arkasında o kadar fazla harika şey bıraktı ki, artık yeni bir Lynch eseri olmayacağı gerçeği bana çok da koymuyor. Bence bıraktıkları bile fazlasıyla yeterli. Ama evet, o özgün ruhunu, dünyaya dair bakış açısını seviyorum. Kendisini arada sırada görmeyi kesinlikle özleyeceğim.

İşlerini kaç kere izlersen izle, her zaman yeni duygular ya da düşünceler edinebileceğin biri.

Kesinlikle. Mulholland Drive, Twin Peaks, Blue Velvet… Bütün eserlerini tekrar tekrar izleyebilirim. Asla eskimiyorlar. Her seferinde yeni bir şeyler fark ediyorsun.

Şarkılarınızda, özellikle de canlı performanslarınızda, teknik açıdan çok odaklı bir şekilde çalışıyorsunuz. Cowards’ın yaratım sürecinde teknik anlamda daha önce başaramadığınız bir şeyi başardığınızı hissettin mi?

Hayır. Hatta kendi adıma Cowards, ses tasarımı ve teknolojiye takıntılı biçimde yaklaşmadığımız ilk albüm oldu diyebilirim. Eski işlere kıyasla çok daha fazla akustik enstrüman kullandık ve şarkıların kendi kendini anlatmasına izin vermeye çalıştık, sırtımızı üst üste geçen ses katmanlarına yaslamadık. Belirli anların arasında boşluk bırakmak, bizim için yeni bir yaklaşımdı.

Albüm kapağının özel bir hikayesi var mı?

Önceki iki kapaktan farklı bir yaklaşım benimsedik. Bright Green Field’in kapağı bilgisayarda yapıldı, hatta yapay zekâ ile oluşturulmuştu. Tabii o zamanlar-

Şu anki kadar gelişmiş ve tartışılan bir konu değildi.

Evet. Yapay zekâ eşliğinde, bir sanatçının dokunuşlarıyla yapılmıştı. O Monolith’in kapağı ise kumaş üzerine basılmıştı. Sıra Cowards’a gelince “Henüz eğilmediğimiz hangi format kaldı?” diye düşündük ve fotoğrafı seçtik. Seçeceğimiz fotoğrafın yüksek parlaklıkta ve neredeyse bir hyperpop albümü gibi görünmesini istedik. Tonje (Tielsen)’a ulaştık, fotoğraflarını inceledik ve akrep içeren fotoğrafını seçtik -ki başta pek hoşlandığımız bir fotoğraf değildi. Onun üzerinde anlaşmamız uzun sürdü, ama neticede ortaya çıkan şeyden çok memnunum. Gerçekten çarpıcı, renkli ve cesur bir kapak görseli oldu.

Sık sık rüya gören biri misin? Sence rüyaların müzik yapım sürecini etkiliyor mu?

Son zamanlarda pek rüya görmedim. Ya da gördüysem bile o kadar sıkıcıydılar ki üzerine düşünmeye bile değmezlerdi. Bunu nasıl yorumlayabilirim bilmiyorum. Uyku düzenim şu sıralar çok iyi, belki de tamamen Zen bir haldeyimdir, kim bilir. Eskiden çok fazla rüya görürdüm. Hatta “Swing (In a Dream)” direkt ilginç bulduğum bir rüya hakkındaydı. O Monolith’e şarkı sözü yazarken çok zorlanıyordum, belki de bilinçaltım bana ilham kaynağı olmak istedi.

Okuyucularımıza önerebileceğin yeni yerel gruplar var mı?

Kız arkadaşımın grubu gerçekten çok iyi, adı Minor Conflict. Harika bir EP çıkardılar. Yakında bir tane daha geliyor, o daha da iyi. Manchester’dan Rat Heart adında bir yapımcı var, onu da çok seviyorum. Elektronik müzik yapıyor, ama biraz Cocteau Twins tarzı bir dream pop’a da göz kırpıyor. Çok iyi bir sound’u var. Bir de Bristol’dan Jabu adında bir grup var, onlar da muhteşem. Daha dub etkili bir dream pop yapıyorlar.

Müzik dinlediğin platformun geçmişine baktığında en son dinlediğin üç şey nedir?

Eyvah. Peki, bir bakalım… İngiliz hip hop grubu Task Force’u dinlemişim. Şu an UK hip hop sahnesi hakkında bir kitap okuyorum zaten. Neyse, geçmişimde Task Force’un “The Cosmic Gypsies” şarkısı var. Ondan önce Wilco’nun A Ghost is Born albümünü açmışım. Son olarak da yine Bristol’dan Mun Sing’in yeni EP’si Frolic var.

Diyelim ki bundan 100 yıl sonra müzisyenlerin anısını onore eden bir tema parkındayız. Her sanatçı veya grubun kendine ait bir anıt taşı var, üstünde de şarkı sözlerinden biri yazıyor. Squid’in anıt taşında hangi şarkı sözünüz yazsın isterdin?

Güzel soru. Hangi sözle hatırlanmak isterim? Komik bir şey olmalı… Belki “One hit right between the eyes” (Tam iki gözün arasına bir vuruş) olabilir. Hatta bu bir gün ölüm sebebim bile olabilir (gülüyor).

Squid’in Bandcamp profiline şuradan göz atabilirsiniz.