The Ringo Jets’in üçüncü albümü Radio Ringo geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Ferment Records etiketiyle ve kurmaca bir radyo deneyimi misali önümüze sunulan albüm hakkında daha fazla fikir edinmek için gruba sorularımızı ilettik, onlar da yanıtladı.
Nasılsınız, keyifler yerinde mi?
Evet, fazlasıyla yerinde çünkü 4 sene sonra bir albümümüz çıktı: Radio Ringo artık sizlerle.
Radio Ringo epeydir merakla beklediğimiz bir albüm. Nedir hikâyesi, gözünüzdeki yeri?
2018 sonundan beri araya giren pandemiyle de birlikte çok fazla bestemiz birikmişti. Bunlar yaklaşık 70 küsür fikirden 35 şarkıya, oradan da 14 albüm şarkısına evrildi. Şarkıların karakterleri ve spektrum epey geniş olduğu için bunları nasıl bir çerçeve içine koyacağımızı düşünürken stüdyo kayıtlarımızı alan ses mühendisimiz Ozan Çanak’ın “Aslında radyo dinler gibi oldu.” demesi üzerine Radio Ringo fikri ortaya çıktı. Her albümümüzde bir selam gönderme var aslında; ilk albümde çok belli olmasa da Open Sesame‘yle artık o yelpaze iyice açıldı. Biz de albüm yapmayı seven bir grup olarak üçüncü albümümüzde çıkan radyo fikrini daha da geliştirip araya koyduğumuz muhtelif intro ve interlude’larla bu konseptin altını daha da çizmiş olduk. Gözümüzdeki değeri elbette çok yüksek; çünkü uzun bir zaman konseri bırak, stüdyoda bile çalamadığımız izole bir dönem geçirdikten sonra tekrar topraklanmamızı sağladı. Menajerimiz ve aynı zamanda yapımcımız Can Sertoğlu da bu hızlı single çağına rağmen bütün bir albüm yapmamızda bize destek verdi.
The Ringo Jets albümden albüme sound’u üstünde deneyler yapmaya, yolun ötesine bakmaya açık bir grup oldu her zaman. Yolculuğunuzun bu durağında bir grup olarak ne şekilde geliştiğinizi hissediyorsunuz?
Sadece kayıt yapmak değil aynı zamanda grup olarak da, şarkı yazmakta da geliştiğimizi düşünüyoruz. Daha cesaretliyiz, daha iyi ifade ediyoruz kendimizi. Zaman içinde daha da iyi olacaktır bu.
Nasıl enstrüman ve araçlarla çalıştınız Radio Ringo’da?
Tuşlu olarak çeşitli synthesizerlar, Rhodes, Moog gibi aletler kullandık. Perküsyonda konga, bongo, tef, shaker ve elbette Abiguitars’ın bizim için özel ürettiği, “Ringo Bass” adını verdiğimiz altı telli gitar-bas vardı. Akustik gitar ve bas gitar da kullandık elbette. Açıkçası bu sefer stüdyoyu iki ay boyunca oyun alanımız gibi kullanabildik, sınırlı gün içinde büyük bir hızla şarkı kaydetme baskısı olmadan çalışabildik. Ama yine de çok yoğun ve yorucu bir süreçti elbette.
Kayıt sürecinden aklınızda kalan üç anıyı paylaşabilir misiniz?
Kayıt boyunca öğle arasında, artık kapanmış olan ev yemekleri lokantası Mola’ya gitmemiz aklımızda, iple çekiyorduk o arayı. Kapanması bizi çok üzdü, sevgilerimizi gönderiyoruz.
Tarkan’ın konga kayıtlarında Lale’den daha da hevesli bir biçimde popo sallayarak konga çalması bir başka önemli not.
Stüdyodaki altyapı sorunundan dolayı Deniz’in önce atık suyu “viledalayıp” ardından gitar kaydına girmesi de akıllarda kalan anılardan.
Çok izole bir dönemdi; sadece biz, Ozan Çanak ve arada gelen Can Sertoğlu vardı stüdyoda. Biz bizeydik.
Bu albümden ortaya çıkarması en kolay ve en zor iki şarkı hangileriydi?
Kaydı ve miksi en uzun süren şarkı “Podimos” oldu, çok fazla katmanı olduğu için ekstra enstrümanları kaydetmek epey vaktimizi aldı. Performans olarak zorlandığımız bir şarkı olmadı. “Şehir” ve “Bir Damla Gözyaşı” en hızlı kaydettiğimiz şarkılardı.
Yıllar içinde Türkçe şarkılarınız arttı. Bir farklı dillerde şarkı yazımına alışma sürecinin sonucu mu bu sizce?
Evet, alıştıkça dahası geliyor. Gelecektir de.
TRJ bugüne dek her formatta üretim yapan bir grup oldu: Single, EP, albüm. Bu formatlar içinde birine duygusal tatmin boyutunda daha yakın hissediyor musunuz? Bundan sonra sadece bir formatta üretim yapacak olsanız hangisini seçerdiniz?
Hepsinin yeri ve işlevi farklı ama birini seçecek olsak albüm deriz. Albüm, albümdür sonuçta.
Üç stüdyo albümü: TRJ, Open Sesame, Radio Ringo. Üçünü de birer kelimeyle özetleyecek olsaniz neleri seçerdiniz?
Kirli, Tuhaf, Yeni(den).
Bugüne dek çokça harika grupla aynı sahneyi paylaştınız. 2013’te sizi ilk kez Pixies’in ön grubu olarak tanımıştım. Geçtiğimiz yaz da günümüzün en popüler rock ekiplerinden Maneskin öncesi sahnedeydiniz. Acaba henüz sahneyi paylaşmadığınız isimler içinde en çok kimin ön grubu olmak isterdiniz?
The Rolling Stones ya da Red Hot Chili Peppers.
Bu sefer stüdyoyu iki ay boyunca oyun alanımız gibi kullanabildik, sınırlı gün içinde büyük bir hızla şarkı kaydetme baskısı olmadan çalışabildik.
Şimdi sıra minik bir oyunda: Müzik dinleme platformunuzun arama geçmişinde görünen son üç şarkıyı istiyorum hepinizden.
Deniz: “Since I’ve Been Loving You” – Led Zeppelin, “Irgendwie, Irgendwo, Irgendwann” – Nena.
Lale: “Weakness” – McRad, Sergio Mendez listesi ve Jamiroquai listesi.
Tarkan: “Steppin’ Out” – Joe Jackson, “Major Tom” – Peter Schilling, “Slave to the Rhythm” – Grace Jones.
Bundan 100 yıl sonra anınıza hazırlanacak bir anıt taşa şarkı sözlerinizden birini yazdırabilseydiniz hangisini seçerdiniz?
Lale: “Bow your head to The Ringo Jets”
Tarkan: “I don’t care if you disrespect me”
The Ringo Jets’in Bandcamp profiline şuradan göz atabilirsiniz.