Ülkemizdeki kültürel hafızanın biraz ağır aksak ilerlediği malumun ilanı. Matbaacılığın girdiği sıkıntılı sürecin de bu aksaklığa çözüm sunmayacağı muhakkak. Neyse ki internetimiz var da başka türlü ulaşamayacağımız hazineleri ucundan kıyısından yakalayabiliyoruz. (Bazen o bile yeterli olmuyor, ayrı.) ABD menşeili Trail Records Siddhartha‘nın yegane albümünü Trip to Innerself adıyla yeniden basmasaydı, belki yerli-yabancı eleştiri sitelerinde albüm üstüne konuşulmayacak, 20 yıl sonrasının gençlerinin kulağına çalınmayacak, dönemdaşlarının hoş bir hatırası olarak kaset koleksiyonlarının nadiratları arasına girecekti. Albümün 1998’de basılan ilk hali halen nadirattan gerçi ama, grubun şarkıları ve hikayesi müzik delilerinin arasında bir efsaneye dönüştü bile.
Bundan 25 yıl önce Scarecrow ismiyle kuruluyor Siddhartha. Kadroda Özgür Kurcan, Ege Madra ve Ulaş Akın var. Her biri inanılmaz yetenekli olan bu isimlerden ne yazık ki günümüzde sadece Ege Madra hayatta. Kurcan ve Akın’ı hayatın elemleri, zehirleri aldı götürdü. Bu üçlünün grup hayattayken tutturduğu kimya, sanıyoruz ki yerli sahnede eşine az rastlanır cinstendi. Onlar dışında geçici üyeler ve -Madra’nın ifadesiyle- en az altı davulcu gruptan gelip geçtiyse de kemik kadro hiç değişmedi. Bu yüzdendir ki Siddhartha’nın gücü biraz da dostluktan, birbirini anlamaktan geliyordu. Albümle aynı sene Madra’nın bir seneliğine ABD’ye, eğitimini sürdürmeye gitmesi ise nihayetinde grubu bitirdi. Ateşleri kısa süreli yandı belki, ama sanıyoruz ki müzik tarihinde çok az yangın bu kadar hızlı ve etkili körüklenmiştir.
Siddhartha’nın tek albümünün içeriğine dair kafa karışıklıklarının doğması mümkün. 1998’deki ilk baskı ile 2009’daki yeniden basım arasında belli farklılıklar var. İlk şarkı “A Trip to Innerself”‘te yer alan spoken word’lü giriş, aynı başlığa sahip yeniden basımda yer almıyor. Kapanış şarkısı “Om”, yeniden basımda “Black” ismini almış ve orijinal halinin sonuna eklenmiş gizli parçadan yoksun. Bütün bu eksiklikleri affedebiliriz, ancak “Kervan” gibi muhteşem bir parçanın yeniden basıma dahil edilmemesi oldukça manasız bir hareket. Burada incelediğimiz versiyon, yeniden basım değil de albümün 1998 tarihli orijinal basımıysa sebebi işte budur.
Bu resmiyetin ötesinde, nedir Siddhartha’yı bu kadar özgün ve özel yapan içerik? Neyi temsil eder? Grup, ismini büyük Alman yazar Hermann Hesse‘nin aynı adlı romanından almış. Buda‘nın yaşamını anlatan bu kitap gibi bizim Siddhartha da ruhani meselelere, Zen’e ve ötesine, içsel bir yolculuğa davet sunuyor. Daha ilk şarkının ilk dakikalarında bizi pençesine alan bu yolculuk, diğer tüm yolculuklar gibi virajlara, molalara ve sürprizlere gebe. Her notası üstünde titizce çalışılmış, her yani özen, samimiyet ve eşsizlik dolu. “Desert”‘in melankolik adımları, “Kervan”‘ın doğu ezgileriyle süslenmiş progresifliğine, oradan da “Baroque”‘un duygusal zirvesine teslim oluyor. “Nervous Breakdown”‘ın giderek agresifleşen gitarları, adında vaadettiği deneyimi sonuna kadar ve 12 dakika boyunca yaşatıyor. “Beyond Destiny” ve “Distant Cry” gibi örneklerde Özgür Kurcan, vokal icrası konusunda adeta ders vermiş.
Albümün bir de konuk vokal kontenjanında çok özel iki misafiri var. İlki “The Explorer”‘a katkıda bulunan Kerem Özyeğen. İkincisi ise son şarkı “Om”‘da ansızın belirip gönüllerimizi fetheden Nil Karaibrahimgil. Kendisinin bu şarkıdaki vokal tarzı inanılmaz derecede Björk‘ü andırıyor, hem de olabilecek en güzel şekilde. Müziğin güzelliğini detaylandıran bunun gibi unsurlar var ortada. Neresinden bakarsak bakalım, dinlediklerimiz kültürel bir miras. Muhafaza etmeli, kulak verip kalbimize gömmeli.