Hatırlayalım: Bristol’ün medarı iftiharı IDLES, geçtiğimiz aylarda yayınladıkları son albümleri Ultra Mono‘yla modern bir punk manifestosu yazmış, çiğ enerjileriyle daha ilk dinlemede kulaklarımızda yer edinmeyi başarmıştı. Bu güzelliğin kaydedildiği konum, Paris dolaylarındaki La Frette stüdyosuydu. Çok geçmeden çiçeği burnunda Londralı post punk ekibi Shame‘i ağırlayan stüdyo, şimdi de Drunk Tank Pink adlı bir başka agresif meyvenin doğumuna vesile oldu.
Drunk Tank Pink sindirilmek, sönümlendirilmek istenen herkesin ayağa kalkıp güzelce ayaklanmasının, kendilerine armağan edilen varoluşsal krizlere cevaben sinir harbi dolu pogo valslerine meyletmesinin bir tasviri. Wire‘lar, Parquet Court’lar, Gang of Four‘lar havada uçuşurken durmaksızın klostrofobik tınlayan, ama tüm korkutuculuğunun ötesinde gizlice umuda göz kırpan şarkılar bunlar. İzole bir zaman diliminden geçen bizlere sunulan güzel bir armağan, uğrunda keyifle kurtlarımızı döktüğümüz bir detoks malzemesi.
En radyo dostu parçası “Nigel Hitter“ın bile hayli sert gitar dokunuşlarına şahit olduğu, dinleyene tipinin ortasında yürümeye benzer bir deneyim sunan “Snow Day“den püripak anksiyete nöbetlerini sese döken amansız “Harsh Degrees“e hayli gerçek anlar ve hisler barındıran bir albüm Drunk Tank Pink. Shame bu ikinci uzunçalarında özgün sesini ciddi anlamda yontmaya başladı, bize izleyip takdir etmek düşer.