Geçtiğimiz aylarda izlediğim ve hala etkisinden çıkamadığım bir oyundan bahsedeceğim: Şatonun Altında. Fiziksel Tiyatro Araştırmaları’nın ilk oyunu olan Şatonun Altında uzun bir süredir sahneleniyor ve oyun biletleri gösterim tarihleri açıklandıktan sonra kapış kapış satılıyor. Bunun sebebini oyunu izlediğiniz zaman çok rahat bir şekilde anlayabiliyorsunuz.
İzleyici 75 dakika boyunca muhteşem oyunculukların başarılı bir Shakespeare adaptasyonu ile buluşmasının büyüsünde kayboluyor. Metine getirdikleri bakış açısı sayesinde seyirciyi esas metin olan Macbeth’e sürekli olarak maruz bırakmıyorlar, bu yanı benim oyuna dair en beğendiğim noktalardan birisi. Genellikle karşılaştığımız adaptasyon örnekleri bizi halihazırda bildiğimiz esas metne maruz bırakıp kafamızda “adaptasyon bunun neresinde” dedirtiyor. Ama FTA’nın yaptığı seçimlerle seyirci sahnede Macbeth’in dünyasının derinliklerine iniyor ve orada iki yeni karakterle tanışıyor. Bana göre fazlaca meşhur bir metinle bu denemeyi yapmak oldukça riskli çünkü seyircinin sahnede yaratılan yeni dünyaya adım atmasının önünde asıl metnin dünyasının bilinirliği büyük bir engel. Ama FTA’nın Şatonun Altında oyununda tamamen yeni bir deneyim yaşıyoruz, karakterlerin anlattığı hikayeyi büyük bir heyecanla takip ediyoruz ve bir an olsun dünyadan çıkmadan ritme kendimizi kaptırabiliyoruz.
“Fiziksel Tiyatro Araştırmaları, Jacques Lecoq pedagojisinin temel alındığı Fiziksel Tiyatro ve Komedi Okulu bünyesinde 2016 yılında bir araya geldi” diye anlatıyorlar kendilerini internet sitelerinde. Buradan tanışıp yola çıkarak çeşitli tekniklerin ortak kullanılması yoluyla eserlerini ortaya çıkaran FTA, metinsel olarak yarattığı dünyaların yanı sıra izleyicilere izleyicilerin aşina olmadıkları oyunculuk teknikleri göstererek de özgünlüklerini koruyor. Yine kendi sitelerinde sıraladıkları tekniklerin başında maske oyunculuğu, fiziksel hikaye anlatıcılığı, grotesk oyunculuk, clown, bufon teknikleri geliyor.
Oyunun yönetmeni olan Güray Dinçol Türkiye’de fiziksel tiyatro ve clown söz konusu olduğunda çoğumuzun aklına gelen ilk kişi diyebiliriz. Şatonun Altında’nın ardından Fiziksel Tiyatro Araştırmaları’nın son projesi Kalabalık Duası’nı da yöneten Güray Dinçol’un yaptığı işi kendi tanımlarıyla anmamız gerekirse Hausbühne Youtube kanalına çıktığında fiziksel tiyatro için söylediklerinin üzerinden geçebiliriz: “… geçtiğimiz politik dönem, içinde bulunduğumuz melankolik ortam, karamsar hava aslında zaten kendi psikolojisiyle haşır neşir olan seyirci ve tiyatro yapıcılarının bedene odaklanmasını çağırıyor…” Sözlerinin benim için de oldukça açıklayıcı olduğunu söyleyebildiğim bu söyleşisinden sonra neden fiziksel tiyatro yaptıklarını, bunu yaparak aslında neyi kime nasıl anlatmak istediklerini çok daha net anlayabiliyoruz.
Yine aynı röportajda Güray Dinçol’un altını çizdiği bir başka nokta da bize onun tiyatro bakışını açıklıyor. Söylediğine göre yukarıda da bahsettiğim tüm tekniklerden kendi bakışına uyanları düzenleyerek kullanıp bir ürün ortaya çıkarmak istiyor. Basmakalıp yöntemlerin içine sıkışıp kalmaktansa FTA’nın da yaptığı gibi zihnindekini yaratabilmek adına yöntem keşiflerine çıkmak bir sanatçının yapması gereken birincil şey gibi geliyor bana. Çünkü bir teoriye ya da yönteme bağlı kalmak yaratım sürecini baltalayıp aslında daha iyi bir yere varılabilecekken tıkanmaya sebep olabiliyor.
Şatonun Altında benim birkaç kez daha izlemek istediğim bir oyun ve diğer oyunları olan Kalabalık Duası’nı da ilk fırsatta yakalayıp izlemek için sabırsızlanıyorum.