Hatırlıyorum.
Yaralıların devlet erkanı tarafından hastanede ziyaret edildiği, kalanların hallerine şükretmek için bir neden daha bulduğu bir ılık bir yaz akşamıydı.
Hızlandırılmış tren Yakup Kadri Karaosmanoğlu‘nun adını taşıyordu. Belki de bir kurum müdürünün dediği gibi, demiryolları tam belini doğrulturken böyle bir kaza olması büyük talihsizlik idi.
Dönemin Ulaştırma Bakanı (tanıdık bir isim) İstifa edecek misiniz? sorusuna
“Ben çok rahatım. O direksiyonu ben kullanmıyorum ki kardeşim.” diye cevap vermişti.
Saatlerce haberleri izledik. Ölü sayısı bir arttı, bir azaldı, son baskıda 41 idi. Makinist suçlu bulundu, vicdanlar temize çekildi.
Yusuf Atılgan’ın söylediği gibi “Ne çok yalan söyleniyordu yeryüzünde; sözle, yazıyla, resimle ya da susarak”
Biz yine sustuk. Denek biz olmadıkça, birkaç güne rahat uyurduk.
Onur Özdemir ise bu olayın hüznünü notalarla paylaştı.
Ben sana söyledim
Hepten ölürüm ben inan
Dönüşü yok bu hız seferi
Bak bu tren devrilir
Bağırır bu raylar
O sahte, o kart düzene