İngiliz caz dörtlüsü Ruby Rushton dört parçalık yeni EP’sini 22a etiketiyle yayımladı. Tenderlonious olarak da tanınan Ed Cawthorne’un (flüt) önderliğindeki grup, dinleyiciye yoğun, etkileyici ve enerjik bir yirmi dakika sunuyor. İsmini 60’ların İngiliz polisiye dizisi Gideon’s Way’den alan EP’de özellikle flüt ve trompet performansları dikkat çekiyor. Chick Corea’dan Charles Mingus’a birçok ustaya selam vererek atışan bu ikiliyi destekleyen davullar ve synthler, serbestçe salınan melodileri kaynaştırıyor. Genel miks olarak tercih edilen ferah ve hafif parlak sayılabilecek sound albüme çok yakışmış; dinlerken üflemelilerin parıltısıyla aydınlanan latin sokaklarında geziniyor gibiyiz.
EP’nin açılış parçası Spanish Raga, grubun Madrid gecelerinden aldığı ilhamın bir ürünü. Parça, synth ve flüt birlikteliğinden doğan ve nereye gideceğini kestiremediğimiz bir melodiyle başlayıp yavaşça yükseliyor. Ortalarına doğru iyice tekinsizleşen parçanın aranjmanı, başından sonuna çok iyi düşünülmüş; sayısız dur-kalk ile parçaya dinamizm sağlanırken, akıcılıktan da hiç ödün verilmemiş.
Fall From Grace, grubun hepimizin uzun süredir içinde bulunduğu belirsizliğe ithafen yazdığı bir parça. Sakin bir bas ritmi üzerine gelen flüt melodisi çok geçmeden yerini patlayıcı davullara bırakıyor. Parça ilerledikçe trompetin yarattığı baş döndürücü rüzgar dört bir yanımızı sarıyor. Davulda Tim Carnegie, parçanın bir bölümde davulu şöyle bir söküp takıyor desek yanlış olmaz. Öyle ki, grubun 2015 çıkışlı ilk albümünde davulu çalan üstad Yussef Dayes, bu bölümü dinleyince bir kaşını kaldırmış olabilir. Genelinde melankolinin baskın olduğu farklı hissiyatları içinde barındıran Fall From Grace, bittiğinde kısa bir öğlen uykusundan sonra ağızda kalan o balımsı tat gibi.
Gideon’s Way, bossa nova havalarında akılda kalıcı bir melodiyle gizem dolu bir başlangıç yapıyor. EP’ye ismini veren Gideon’s Way, tüm parçalar içinde en oturaklısı olarak göze çarpıyor. Parça, virtüözlüğün konuşturulduğu, canlı dinlenmesi epeyi keyifli olabilecek flüt ve trompet sololarıyla akıyor gidiyor. Ancak buradaki gizli kahramanlar, üflemelilere bu ortamı sağlayan kristal parıltı synthler ve yorulmak bilmez davullar.
Carnegie’nin yükselen davul ritimleri ile coşan The Good Mixer için tam bir Latin bombası diyebiliriz. Synthin verdiği ritmik dalgalar üzerine üflemelilerin eğlenceli melodileri EP’yi enerjik bir şekilde kapatıyor. Parçanın sonundaki fade out, Ruby Rushton’ın bu yıl içinde yayımlanması beklenen albümü için kapıyı aralık bırakıyor. Zaten son zamanlarda bu Güney Londra caz sahnesi müzisyenleri öyle bir coştu ki fusion, funk, soul, hip hop, latin, etnik, atmosferik ne varsa harmanlayıp kendilerine özgü işler üretmeye devam ediyorlar. Ne de güzel ediyorlar!