Amerikalı müzisyen ve söz yazarı RÁJ, 2013’de yayımladığı ilk single Ghost’un ve ardından gelen Let Me Love You, Will You Love Me When I Die şarkıları ile yarattığı büyüyü koruyor. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan Let Me Love You videosunun ardından sorularımızı yanıtlayan Ráj kendisini geri planda tutarak hikayesini müziğiyle anlatmayı tercih etse de sorularımızı yanıtlayarak geçmişinin kapısını araladı.
– Ghost, Let Me Love You ve Will You Love Me When I Die kayıtlarında oldukça güçlü ve sadece sana ait olduğunu hissettiğimiz bir atmosfer var. Parçalarını nasıl şekillendiriyorsun? Önce sözler sonra melodi ve trafik mi yoksa tam tersi mi?
Normalde müzikal altyapı ve armoni benim için önce gelir. Örneğin Ghost parçasını yaratırken bir kafede melodiyi oluşturdum, telefonuma kaydettim. Daha sonra koşar adımlarla eve giderek parçanın geri kalanını 1 saat içerisinde bitirdim. Fakat prodüksiyonla birlikte trafik tekrar değişti. Sanırım sürecin parçadan parçaya değişim gösterdiğini söyleyebilirim.
– Ghost videosunun parçayla tamamen bütünleşen ve bazı yerlerde birbirini tamamlayan bir havası var. Bu atmosferi sağlayan biraz da Budapeşte şehri gibi görünüyor. Videonun Budapeşte’de çekilme fikri kimden çıktı?
Ghost videosunun Avrupa’da kaydedilmesini hep istediğimin farkındaydım. Avrupa’yı çok sevdiğimi ve benim için her zaman bir ilham kaynağı olduğunu da eklemeliyim sanırım. Budapeşte’nin de tam olarak parçanın atmosferine uyduğunu söyleyebilirim. Videonun yönetmeni Mishka Kornai ile tanıştığımda bana ailesinin ve arkadaşlarının Budapeşte’de yaşadığını ve bunu sorunsuz bir şekilde halledebileceğini söyledi ve halletti de.
– Belki sıradan bir soru olacak ama müzik dünyasına nasıl adım attın?
Müzik dünyasına The Neighbourhood ile girdim diyebilirim. The Neighbourhood üyeleri Jesse, Zach, Miky ve Jeremy oldukça yakın arkadaşlarım. Özellikle Jesse ile oldukça yakınız ve Jesse ile birlikte yoğun bir biçimde müzik yapmaya başladık. Daha sonra The Neighbourhood’un Avustralya turnesi dönüşü Jesse ve diğer grup üyeleri evime geldiler ve menajerlerinin benimle de çalışmak istediğini söylediler. Samimi olarak söylemeliyim ki bu benim için oldukça heyecan verici bir deneyim.
– Kişisel hayatın hakkında çok az şey biliyoruz. Nerede doğup büyüdün ve ayrıca müzik ile ilgili ilk çocukluk anını anlatabilir misin?
Yaşamımın büyük kısmı Los Angeles’ta geçti diyebilirim. Fakat çoğu yazlarımı Avrupa’da geçirdim ve 3 sene Mumbai, Hindistan’da yaşadım. Hatırladığım ilk anı aslında bayağı komik. Hindistan olduğum dönemde, yaşlı bir amca sürekli evimize gelir ve terasımızda gitarıyla yerel şarkılar söylerdi. Hatırladığım ise o çalarken sürekli dans etmem.
– Yakında herhangi bir turne veya konser planın var mı?
Şu anda yok. Aslında benim için önemli olan şu anda yeni materyaller üretmek ve bunun için de çok rahat olmam gerekiyor. Şu sıralar biraz puslu bir moddayım, bu da daha önce konuştuğumuz yazım sürecimin tamamen belirleyicisi oluyor.
– Şiir sever misin? Eğer seviyorsan en beğendin şair kim, öğrenebilir miyiz?
Şiirle pek içli dışlı değilim. Ama belki sen bana birkaç şair önerebilirsin…
– Richard Brautigan’ı önerebilirim elbette. Peki, şimdiye kadar müzik yapmanı engelleyebilecek bir durum yaşadın mı?
Hayır yaşamadım. Çünkü sürekli beni destekleyen ve inanılmaz bir biçimde arkamda duran ebeveynlere sahibim.
– Seni The Neighbourhood’dan Jesse’nin bir paylaşımıyla tanıdık. Bildiğin gibi sosyal medya üzerinden yeni müzikler keşfetmek artık daha yaygın. Peki, bize tavsiye edebileceğin bir grup veya müzisyen var mı?
Evet Jesse bir numaradır. İlk olarak aklıma gelen Brooklyn New York’dan Little Daylight. Tam bir Pop grubu fakat çok iyi şarkı sözleri yazıyorlar. Pop müziği çok fazla sevmesem de kendi prodüksiyonu yapabilecek kapasitedeler ve aynı zamanda görebileceğiniz en tatlı insanlardan oluşmaktalar.
– Senden yakın dönemde yeni şarkılar veya bir albüm beklemeli miyiz?
Yakın zamanda neler yaşayacağıma bağlı. Haha!
Yalkı Akçay