Kaleme alınan her Queens of Stone Age yazısının kaderinde Joshua Homme’nin bolca övülmesi vardır. Ben de bu faslı ilk paragrafta arkamda bırakmak amacıyla grubun lideri Homme’nin neden bu kadar sevilip sayıldığına değinmek istiyorum öncelikle.
21. yüzyıl rock müziğinin bir numaralı anti-kahramanı olan Josh Homme’nin son 10 yılda atlattığı şeyler, kendisinin kolay lokma olmadığının kanıtı. 2010’da ameliyat masasında ölümden dönen Homme, sonrasında aylar boyunca yataklara düştü; kendine gelebilmek için meditasyona başvurdu. Bu süreç zaten 2013 tarihli QOTSA albümü Like Clockwork’ün sözlerinde yer yer oldukça çarpıcı bir biçimde işlenmişti. Stone rock projesi Kyuss’ta çaldığı 90’lı yıllardan bugüne değin sağlam temellere kurduğu kariyerinin değerli projelerinden biri olan Eagles of Death Metal ise tarifsiz bir trajedi yaşadı Kasım 2015’te. Paris Bataclan’da gerçekleşen terör saldırısında Homme şans eseri olay mahallinde değildi; gruptaki ortağı, kankası Jesse Hughes içinse ağır bir travma oldu bu olay. Bütün bu şartlara el pençe divan durmayı reddeden Homme, 20 küsür yıldır koruduğu o karizmatik, aldırmaz duruşlu anti-kahraman imajını bozmadı. Bu adamın serinkanlılığı ve yıllara direnen rock ’n roll ruhu, kazandığı “Kızıl Elvis” lakabının hakkını sonuna kadar veriyor.
Sene 2017, Joshua Homme’nin önderlik ettiği rock aleminin en güvenilir anti-kahraman ekibi,“kötülere” kendi yöntemleriyle kafa tuttuğu yedinci perde Villains ile karşımızda. Albüm duyurulduğu zaman birçok hayranın dikkatini çeken ilk şey prodüktör koltuğunda oturan isim olmuştu: Mark Ronson. Tarz ve duruş olarak birbiriyle hiç alakası olmayan 2 zıt kutup vardı ortada. Mark Ronson birçok popüler isimle işbirliği yapmış bir DJ; ortaklık kurduğu isimler arasında Adele, Lady Gaga, Christina Aguilera ve Bruno Mars var. Son albümü Uptown Funk da bu çizgiden pek uzakta durmuyor. QOTSA ise bunca yıldır kendi sesinde yol almayı başarmış havalı bir rock ’n roll kıvılcımı. Homme Ronson’ın son albümüne bayılınca kendisiyle iletişime geçmiş ve ortaya hiç kimsenin beklemediği bu ortaklık çıkmış. “QOTSA ana akım sularında yüzmeye mi niyetli?” sorusu da nice tedirgin hayranın aklındaydı o gün bugündür.
Villains’ı ilk kez baştan sona dinleyince şundan iyice emin oluyorsunuz: Kadro kökünden değişmediği sürece bu grubun çizgisini hiçbir güç bozamayacak. Değişimin baki kalacağı da kesin. Çizgiyi bozmak ile değişim ise kesinlikle farklı şeyler. Villains için söz konusu olan değişim; grubu hem 2007 tarihli Era Vulgaris’in deneyselliğine geri götürüyor, hem de bir nevi Like Clockwork’ün mirasını sürdürüyor, hem de insanları kolayca yakalayan bir disko arkaplanı yaratıyor kendine. 48 dakikaya yayılan müzikal şölen boyunca dans ritimleri ile deneysellik arasındaki dengeyi kusursuzca kurmuş bir eseri dinliyoruz. Süresi biraz fazlaca uzatılmış şarkılar mevcut, ama bu hiç de kötü bir şey değil. Progresif olmadan, sadece anın ilhamı ve enerjisinin üstüne yürümeyi tercih eden bir disko saykodelikliği diyebiliriz. İlk şarkı “Feet Don’t Fail Me”, önceki albümde yer alan “Smooth Sailing” ile aynı damardan; ancak uzun ve heyecanı yükselten bir giriş kısmı ile daha hırslı sözlere sahip. Yıllardır gruptan gelen en güçlü açılış şarkısı, albümün gerisi için modumuzu yükseltiyor ve bizi bekleyen şeylere balıklama atlıyoruz.
Albümün sahip olduğu deneysel disko çılgınlıkları içinde sözlere yoğunlaşmaya fırsat bulduğumuzda oldukça şahsi meselelerin güncel dünya sorunlarına yoğun bir kara mizah duygusu içinde yedirildiğini fark ediyoruz. Duyduğumuz ilk sözler, Homme için tam olarak bir otobiyografi girişi niteliğinde: “I was born in the desert, May 17 in ’73”. Oradan hayattaki uzun yürüyüşüne ve sistemdeki yerimize değiniyor Homme: “To be socivilized, one must tell civillies” ve “Future tense meets middle finger” gibi biri çok ciddi biri çok alaycı 2 söz albümün tonunu çok güzel özetliyor aslında. “Domesticated Animals” Trump’ın Amerikasına QOTSA’dan gelen yorumları içerirken (“I’ll tell you where the gold is / It’s all mine”), “The Way You Used to Do” çok daha kişisel bir aşk mevzusunu anlatıyor, “bırak geri kalan tüm dünya yansın” tavrı içinde bir şarkı bu; albümün en dans edilebilir ve Ronson’vari parçası olması da boşuna değil. “Un- Reborn Again” kaybedilmiş bir gençliğin peşinde: “Everybody was drowning in the fountain of youth” diyor Homme o kayıtsız ama içli sesiyle. “Villains of Circumstance” dikkat çekici sözlere sahip parçalardan bir diğeri. “Life in pursuit of a nameless prey / I’ve been so close, I’m so far away” gibi sözler şarkının vuruculuğunda sadece küçük bir etken olsa da insanı düşüncelere itmeyi başarıyor.
“Feet Don’t Fail Me”nin güçlü disko-rock’ı albümün geneline hükmediyor dersek yalan olmaz, ama işi fazla basitleştirmiş oluruz. Burada “The Way You Used To Do” gibi şarkılar da yok; deneysel seslerin peşinde birbirinden bağımsız takılan parçalar var. “Domesticated Animals” ne kadar öngörülemez ve vahşi ise “Fortress” da o kadar hipnotize edici. “Head Like A Haunted House” ne kadar punk’vari bir enerjiye sahipse “The Evil Has Landed” da bir o kadar ağırdan almayı tercih ediyor. Bir de patikanın sonunda “Villains of Circumstance” adında harikulade bir şey var. Tıpkı Like Clockwork’e adını veren kapanış şarkısı gibi yavaş ilerleyip coşan, duygu yüklü ve harika icra edilmiş bir balat. Ve tıpkı Like Clockwork gibi, Villains da içimizde yavaşça büyüyüp güçlenecek bir albüm. Neticede 2 albüm de aynı yolun yolcusu, zaman içinde şarap gibi güzel yıllanacak bir diskografide 2 zafer noktası. Şimdi bu ailenin son bebeği olan Villains’e hak ettiği ilgiyi gösterelim. Acelemiz yok. Büyüyüp serpilmek için bekliyor. Ama bütün bunlar muhtemelen Homme’nin çok da umrunda değildir. O kendi yoluna bakan bir adam.