Project Atlantic, New Jersey’li müzisyen Josh Zimmer’ın “%99 alaycılık, %1 indie rock” olarak tanımladığı solo projesi. Zimmer’ın başta sadece müzik odaklı bir proje olarak yola çıkan gözbebeği, şu günlerde yoluna ayrıca 34 bin takipçili, müzik temalı komik videolarla dolu bir TikTok hesabı olarak devam ediyor. Biz de kendisine ulaşıp hikâyesini dinledik.
Seni tanımayanlar için Project Atlantic’in hikâyesi nedir? Öncelikle işin sadece müzikal boyutunu, bu alandaki geçmişini konuşalım.
Josh Zimmer: 13 yaşımdan beri müzikle iç içeyim. Yolculuğum artık neredeyse 20 yılı devirdi yani. İlk olarak bir basçı olarak yetiştirdim kendimi. Müzik hakkında bildiğim her şeyi bas çalarak öğrendim. Üniversite yıllarımda performans alanında lisans yaptım, enstrümanım da elbette bas idi. Klasik rock şarkılarının baslarını öğrenerek başladım. Ergenlik yıllarımda sadece rock ‘n roll dinledim. Üniversitede ise caz müzik çalıştım. Müzikal temelimin tamamı rock bası ile caz basından geliyor anlayacağın. Sonra özellikle üniversitede başka enstrümanları denemeye başladım. Bu enstrümanlarda uzmanım demiyorum asla; ama gitar, davul ve klavyeyi kendimi idare edecek kadar biliyorum. Şarkı söylemeyi de biliyorum, çünkü üniversitede zorla vokal dersi aldırdılar. Öyle hepsinden biraz biraz.
Üniversite yıllarım esnasında yavaş yavaş kendime ait bir şey yapmak, kendi müziğimi çıkarmak istediğime karar verdim. Böylece Project Atlantic doğdu. Artık neredeyse on yıldır hayatımda. Başta gelgitli bir ilişkimiz vardı, pandemi başlayınca ciddileşti. Bir ben varım, tek kişilik bir grup. Prodüksiyonun, kayıtların, şarkı yazımının tamamından ben sorumluyum. Birkaç şarkıdaki konuk vokaller dışında her şeyi tek başıma yapıyorum. Müziklerimin tamamında The Album Leaf adlı bir sanatçıdan ilham aldım. Bir de Bon Iver var, başta Justin Vernon’dan ibaretti. Bu tür solo projelerden, kendi adlarıyla müzik üreten solo sanatçılardan çok ilham aldım.
Seni daha iyi tanımak için klasik bir soru sorayım: Hayatını değiştirmiş üç albüm nelerdi?
Vay. İlki Pink Floyd’un Dark Side of the Moon’u olmalı. Müziklerinde Project Atlantic’i duyabildiğini söyleyemem, ama üstümdeki etkisi kesinlikle çok büyük oldu. Sanırım baştan sona dinlediğim ilk albümdü. Öyle bir şey ömrümde duymamıştım daha önce, 13 yaşımdaydım. Amcamla yaşıyordum, televizyonda Oz Büyücüsü’nü izlememizle eşzamanlı dinlemiştik. Pink Floyd’un müzisyenlik hünerlerinden, Roger Waters’ın şarkı yazım üslubundan aşırı etkilenmiştim, aklım uçmuştu. Müzisyenlik yolculuğumun bütününe baktığımda o albüm bana müziğin neleri muktedir olduğunu gösterdi. Albümün sözlerindeki temalar da beni hayranlık içinde bırakmıştı.
Bir başka albüm de Gorillaz’ın Plastic Beach’i olmalı. Kesinlikle prodüksiyon düzeyinde gelmiş geçmiş en başarılı işlerden biri, ayrıca Damon Albarn’ın albüme davet ettiği konuklarla başardığı şey de çok etkileyici. Hakkında sevdiğim o kadar fazla şey var ki… Çok çeşitli üsluplar barındıran bir albüm ve dinlerken atladığım tek bir şarkısı bile yok. İçindeki şarkıların neredeyse her biri farklı bir türde. Bende etkisi büyük oldu.
Son olarak Project Atlantic’in güncel çizgisini ve o müziğe nelerin ilham verdiğini düşünecek olursam Alvvays’in ilk albümünü seçeceğim. Hatta bu röportaj esnasında gördüğün üzere bir Alvvays tişörtü giyiyorum. Özellikle şarkı yazımı ve prodüksiyonuyla projeme yön verdi. Modern surf rock, shoegaze ve post-punk’ın bir alaşımı. Bütün bu türler bir albümde bir araya gelmiş ve ortaya her nasılsa dinlemesi kolay ve pop hassasiyeti olan bir şey çıkmış. O şarkıların tarzı ve şarkı yazımının içtenliğinin Project Atlantic üstündeki etkisi büyüktür.
Elbette sohbetimiz büyük ölçüde TikTok videoların ekseninde ilerleyecek. Sen de Project Atlantic’i “%99 alaycılık, %1 indie rock” sözleriyle tanımlıyorsun. Hangi noktada mizahı internet imajının önemli bir parçası yapabileceğinin farkına vardın?
Her şey doğal biçimde gelişti. Önceden dediğim gibi Project Atlantic pandeminin başında daha ciddi bir hal aldı benim için. Bol bol boş vaktim vardı. En büyük isteklerimden biri de genel anlamda sosyal medyayla daha içli dışlı olmaktı. O pandemi döneminde TikTok’un popülerliğinin yükselişine de tanıklık ettik. Nasıl daha fazla takipçi kazanabileceğim yönünde araştırmalar yapıyordum. Nasıl oluyor da kimi insanların az sayıda takipçisi varken kimileri insanları çeken içerikler yapıyordu, başarılı içeriklerin olayı neydi çözmeye çalışıyordum. Bu yönde araştırma yaparken bir yandan da TikTok’u ilk kez keşfediyordum. Başta özellikte TikTok’ta farklı farklı şeyler denediğim de oldu. İlkin öyle mizah içeren şeyler yapmıyordum. Yaptığım çoğu şey dümdüzdü, insanlara “En çok hangi perdede şarkı yazmayı seviyorsunuz?” ya da “En sevdiğiniz albüm ne?” gibi sorular soruyordum. Gayet sade, basit sorulardı. İnsanlardan sahiden dönüş aldım ama, bu bana biraz takipçi kazandırdı. Öte yandan bu dönemde yaptığım şeyler kişiliğimle çok da örtüşmüyordu. Kendim tüketmek isteyeceğim tarzı içerikler de değildi. Arkadaşlarımla birbirimize sık sık komik videolar gönderir, öyle boş boş güleriz. Bir noktada “Tükettiğim şeyler böyleyse belki ürettiğim şeyler de aynı kulvarda olmalıdır.” diye düşündüm. Bir de böylelikle daha kafa dengi insanları çekebileceğim düşüncesi dank etti. Zihnimde sürekli eğlenceli içeriklerin düşüncesi beliriyor zaten, tam zamanlı çalıştığım işin mesaisi esnasında beni güldürecek düşünceler.
Bence çok saçma ve çok alakasız bir şeyi ciddi bir tonda sunmak çok komik bir mizah üslubu. İnsanların başta “Dur, ne oluyoruz? Niye öyle yaptın ki?” diyeceği şeyler üretmek. Bir örnek vereyim: İlk başarılı işlerimden biri, bir ukuleleyi bulaşık makinesine attığım, daha doğrusu atarmış gibi yaptığım videomdu. Bence çok komiki, başka birçok insan da komikti. Kimisi anlamadı, “Ciddi misin sen?” ya da “Bu fazla saçma.” şeklinde yorumlar yaptılar. Bir buçuk ya da iki yıl önce kanalın tonu buna dönüştü. Kişiliğimle ve mizah anlayışımla daha çok uyuşan bir üslup. Yaptığım müzik sevdiğim şeylerin etkisini taşıyorsa neden ürettiğim içerik de taşımasın? Hikâye böyle işte.
Birinin diğerinden iyi olduğunu düşünmüyorum, müziğimle TikTok içeriğim artık el ele yürüyor bence. Günümüz sanatçıların içerik üretmesi neredeyse bir zorunluluk haline geldi zaten. Özellikle de bağımsız sanatçıların. Herkese de kendi içeriklerini üretmelerini öneririm. Müziğin geleceğini öngörmek konusunda doğru kişi olduğumu düşünmüyorum, ama şu anda TikTok büyük bir olay. Neyi sevdiğinizi, nasıl bir şey üretmek istediğinizi de çözerseniz ne âlâ. Çünkü online içerik üretiminin aslında hiçbir kuralı yok. İstediğiniz şeyi istediğiniz tarzda üretebilir, neyin işleyip neyin işlemediğini gözlemleyebilirsiniz. İnsanların sizi bir sanatçı olarak tanımasını sağlayacak her şeyi. Bir hayran kitlem var. Müziğimi sevip içeriklerimi sevmeyen de var, tam tersini hissedenler de. İkisini birden sevenler de var, ikisini birden sevmeyenler de. Bu da gayet güzel bir şey, kimileri beni içerik üreticisi olarak tanıyor kimileri müzisyen olarak. İki uğraşı da çok seviyorum. Gayet yararıma bir durum; yaratıcı olabileceğim iki alan birden var, insanlar da birine ya da ikisine birden dönüt veriyor.
Anladığım kadarıyla ürettiğin içeriklerin müziğini gölgelemesi gibi bir kaygın yok, sana fazladan görünürlük kattıklarına şükrediyorsun sadece.
Ama, bana görünürlük katmaları yeterince tatmin edici. Kendimi ortalama bir şehirden çıkmış ortalama bir birey olarak görüyorum. Bu projeye yatıracak çokça param yok; ama bir telefon, birkaç da fikir bana bir alıcı kitlesi bahşetti. Bence bu harika bir şey. Düşündükçe daha da güzel geliyor. Project Atlantic için müzik üretmeye çok vakit harcadım, şimdi de öyle çok başarılı olduğunu söyleyemem. Ufak bir takipçim kitlem var. Ama müziğimi başta birkaç günde bir yeni kişiler dinliyorken şimdi günde 40 – 50 kişinin dinlediğini, binlerce kişinin de içeriklerimi izlediğimi bilmek harika bir şey. Düşündükçe hayret ediyorum bazen.
HMLTD grubunun yakın zamanlarda attığı bit tweet’i okumak istiyorum: “Çok fazla içerik var. İçerik üretmeyi bırakmamız lazım. Derhal. Filmler, şarkılar, reel’ler, kısa filmler, TikTok’lar, tweet’ler, meme’ler, ses kayıtları, kullanım kılavuzları, şikayet mektupları, hepsi. Durun artık, lütfen. Çok fazla içerik var. Herkes çenesini kapayıp oturmalı. Derhal.” Bu ifade hakkında ne düşünüyorsun?
(gülüyor) Çok fazla içerik olduğuna karşı çıkamam. Ama bence işin güzelliği de burada. Ortalıkta çok fazla şey var ve iyi olanlara ulaşmak için iyi olmayanları görüp elemen gerekebiliyor. Ama gel gör ki internete yükledikleri içerikler sayesinde tanıdığım harika müzisyenler var ve içeriklerini muhtemelen başka türlü keşfedemezdim. Baktığında hayatta her şeyin artıları ve eksileri var. Çok mu fazla içerik var? Evet, kesinlikle. Ama tam da çok fazla müzik olduğu için keşfedilecek harika müziklerin olduğu kaçınılmaz bir şey. Güzel şeylerle eğlenen çok güzel insanlar var. Birçok içeriğe gülebiliyorsun, daha ciddi konuları ele alan içerikler de mücadele ettiğin konularla yüzleşmeni, bir komünite bulmanı sağlayabiliyor. İnternetin iyi yönleri kötü yönlerini baskılıyor mudur bilemem, ama kesinlikle olumlu yönlere sahip içerikler mevcut.
Bildiğin en iyi basçı şakası ne?
(gülüyor) En çok gönderme yaptığım şaka basçının hoşlandığı kişiden karşılık bulamaması. Bütün basçı şakaları benim için fazlasıyla anlaşılır ve özdeşleşilebilir bir yerde. Ne zaman bir bas şakası yapsam başkalarından duyduğum şeyleri uyarlıyor oluyorum. Bu şakaları kafaya takmayıp gülüp geçmeyi başardım, kendime bile. En sık kullandığım ve en sevdiğim şaka “Bas gitardan iyidir çünkü üç teli vardır.” olabilir. Ta lise zamanlarında birlikte çalıştığım biri demişti bana bunu. “Eyvah, insanlar enstrümanımı havalı bulmuyor.” diye düşündüğümü hatırlıyorum. (gülüyor) Ama yıllar sonra bu şakayı kendi içeriğimde kullandım. Bası da havalı buluyorum sahiden, videolarımdaki yorumlarda insanların hakkımda ne dediğine bakma. Ben bir basçıyım ve basçıları seviyorum, sadece kendime gülebiliyorum hepsi bu.
Sence mizah değerleri durmadan değişen kültürel hafızada basçı stereotipi şakaları bunca yıl komik ve güncel kalmayı nasıl başardı?
Bence en iyi komedi, içinde biraz hakikat içeren komedidir. Çok uzun süre çeşitli gruplarda bas çaldım, sahiden de ilgiyi vokaller ve gitaristler topluyor, basçılar değil. En azından şahsi deneyimim bu yönde. Bence insanlar hâlâ buna gülebiliyorsa içinde biraz doğruluk payı olmalı.
Şimdiye kadarki şarkıların ve videoların içinde en çok gurur duyduğun iki eser hangileri?
Çok gurur duyduğum bir şarkım “Dead Leaves.” Şarkının prodüksiyonundan tut geri kalan ögelerine kadar her şeyi güzel oldu bence. Her şarkım benim için öğretici birer süreçti. Onu ortaya çıkardığımda katettiğim yoldan çok tatmin olmuştum. Sözlerindeki temaları ele alışımdan da çok memnunum. Anksiyete hissini ele alan bir şarkı, Başta üstüne söz karalamakta tereddüt ettiğim bir temaydı, ama sonuçtan çok memnun kaldım. Anksiyeteyle uzun bir süre mücadele ettim, o yüzden o mücadeleden böyle iyi bir şey çıkardığım için gururluyum.
Zekice bulduğum ve gurur duyduğum bir videom da akustik gitar taklidim. “Şimdi size akustik gitar taklidi yapacağım.” diyorum, geriye çekiliyorum. Kesmeyle birdenbire yerimde bir akustik gitar beliriyor; üstümdeki şapka, ceket ve pantolonu giymiş. İnsanların ona tepkisi çok iyiydi. Dragonforce grubundan Herman Li de yorum yaptı videoya. Gururla doldum. Ne zaman bir şey yayımlasam insanlar komik bulacak mı diye düşünüyorum, haliyle o videonun bendeki ödülü büyüktü.
Müzik dinleme platformunun arama geçmişinde görünen son üç şarkı nedir?
Bakayım. Big Thief’den “Simulation Swarm” var. Harika şarkıdır. Sonra Whitney’den “Follow” geliyor. Son olarak da The Blairs’ten “Wave” var.
Project Atlantic’e dair en büyük hayalin ne?
Kendimi maddi olarak tamamen bu projeyle geçindirmek isterim. Şu anda bunu yapamıyorum, gündüzleri başka bir işteyim. Project Atlantic son birkaç yıldır başarılı diyebileceğim bir konumda, ama hâlâ bana yüzde yüz destek sunmuyor. Bunu başarabilmek önemli bir hedef. Yazdığım müziğin beni mutlu etmesi de. İnsanlar için eğlenceli içerikler üretmek istiyorum. Kendime maddi destek sunmak önemli ama. Bunu başaramasam bile halihazırda yaptığım şeyler beni tatmin edecek.
Project Atlantic’in Bandcamp profiline şuradan, TikTok profiline ise şuradan ulaşabilirsiniz.