Ülkemizde üretilen sanat eserlerinin kendiliğinden karşılaştığı ciddi bir durum var, o da unutulma tehlikesi. Söz konusu arşiv kültürü olunca kayda düşülen araştırma, derleme eserleri yeterli ilgiyi görmüyor tüketiciden. Üstüne herhangi bir şey yazılıp çizilmeyen eserlerden hiç bahsetmiyorum bile. Çerçeveyi müzik belgesellerine indirgersek yine ortada ciddi bir eksiklik var. Halihazırda film çekmenin güç olduğu yerli sektörde bu hiç de şaşırtıcı bir durum değil tabi. Buna karşın geçtiğimiz aylarda istisnai bir duruma şahit olduk; ülkemiz “blues” sahnesinin belki de en önemli iki müzisyeni Yavuz Çetin ile Kerim Çaplı’ya odaklanan Blue filmi gösterime girdi. Oldukça büyük bir emeğin sarf edildiği bu çok önemli filmin ardından bu kez de bir belgesel-dizi var karşımızda: Yerli metal efsanesi Pentagram’ın mazisine bölüm bölüm odaklanacak olan “Pentagram: 30 Yılın Hikayeleri”.
Belgeselin ilk bölümünden gördüğümüz kadarıyla –çok doğru bir tercihle– hikayeyi başından sonuna doğru kronolojik bir sırayla izleyeceğiz. Türk metal sahnesinin miladı, hatta bölümün sonunda da yazıldığı üzere “taş devri” olan grubun 1986 ile 1991 yılı arasındaki ilk anıları; serinin birinci bölümünün konusu. Pentagram ile birlikte Metalium ve Metafor’unda sahne aldığı 1988 Moda Konseri’yle başlıyor hikaye. Metalium emektarı Mazhar Şiringöz’ün “Moda Faciası” adını verdiği bu hadise koca bir sinema salonunu kapattırırken nasıl bir efsanenin kıvılcımlarını yaktı, hayretle öğreniyoruz. Kariyerine bir “thrash metal” grubu olarak başlayan Athena’nın kurucuları Gökhan ve Hakan Özoğuz’un bu konserde bulunmaları da düşülmesi gereken ilginç bir not. Kendileri zaten bölüm boyunca bizimle birlikte, o ilk ateşi nasıl hissettiklerini anlatıyorlar. Tıpkı kendi hikayelerini anlatan diğer hayranlar ve grup üyeleri gibi. Samimiyetini buram buram yayan bu nostalji hepimizi duygulandırıyor.
Bölümde nostalji dışında varlığını yoğun şekilde hissettiğimiz bir kavram varsa o da “aile”. Grubun tarihi boyunca defalarca üye değiştirirken bu üyelerin de hep hayranları ve arkadaşları içinden çıkması, Pentagram veya Mezarkabul adının bir gruptan çok bir aileyi anlattığını gösteriyor. Grubun 30 senedir mevcut olan kadrosundan Cenk Ünnü, Hakan Utangaç ve Tarkan Gözübüyük’ün eski konser görüntülerini izlerken seyircilerin içinde beliren Murat İlkan’ı farketmesi; Pentagram isminin aslında Tarkan Gözübüyük’ün eski grubundan ödünç alınmış olması gibi sürpriz dolu detaylarda buluyoruz bu gerçeği. Zaten Pentagram ekip olarak bir aile olmasaydı, 30 yıldır grupta bulunmuş üyelerin neredeyse hepsi toplanıp bir turneye çıkmazlardı. “Eski üye” diye bir konumun bulunmadığı bir grup Pentagram, onun yerine uğradıkça hasret gideren dostlar var. Doğruya doğru, yeni nesilde böyle bir kafa göremeyiz.
Gerek senaryo, gerek kurgu, gerekse de mirasa duyulan saygı açısından yerli sahneye dair çekilmiş en iyi belgesellerden biri olmaya aday duruyor “Pentagram: 30 Yılın Hikayeleri”. Uzun ince bir yolda, nice zorluklara rağmen 30 sene ilerleyebilmiş bir grubun hikayesini sonunda hakkıyla izleyeceğimizi hissediyoruz. Anlatılması gereken çok hikaye var daha. Blue gibi bir belgeselin hemen ardından gelen böylesi bir yapımın da bu mevzunun geleceğine dair umutlarımızı güçlendirdiğini söyleyebiliriz. Sonraki bölümleri iple çekiyor, benzeri çabaların sonuç bulmasını temenni ediyoruz.