On Sunset‘i dinlerken alabileceğiniz en son hissiyatlardan biri gençlik ruhu olsa gerek. İngiliz efsane Paul Weller, artık 60’ını geride bırakmışken müziği de her adımında bilgeleşmeyi, gençlere genç hatıralarından hikayeler anlatmayı sürdürüyor, çok görüp geçirdiğini her fırsatta hatırlatarak… Buna rağmen Weller’ın daima deneysel kalan, enstrümandan enstrümana atlayan maceracı bir ruhu var ki, tanımında özgün bir gençlik de barındırıyor aslında. Böyle güzel bir çelişki var Weller’ın son dönem işlerinde.
Yeni albümünün adını “Günbatımında” koyduysa bu boşuna değil, On Sunset bir sahil kasabasında yavaşça kızıla çalan bir gökyüzünün altında gevşeyip rahatlama arayışının müziğe dökülmüş hali adeta. Emekliliğini ararken 20 yaş enerjisinden de tam olarak ödün veremeyen, bıçkın ve hayli havalı bir ihtiyar delikanlının günlüğü. Weller saykodelik müzik, soul, folk, rock, caz gibi tarzlar arasında usulca salındıkça ondan bir-iki alt nesildeki müzisyenlerin her zaman ulaşamayacağı bir canlılığa erişebiliyor: “Mirror Ball”, “More”, “Equanimity”, “Earthbeat” keyboard’lara, dijital loop’lara country’ye benzer -ama kafası kıyak- tatlar katarken biz de ilk dinlemede bu şarkıları yeniden ziyaret edeceğimizi anlıyoruz.
Evet, On Sunset genel hatlarıyla canlı ve zihni hür bir albüm, ancak bir saati aşan süresi boyunca dinamikliğini her an koruyamıyor, araya “Walkin'”, “Rockets” gibi doldurma şarkılar da katarak yeri geliyor ilgimizi kaybediyor. Bu dengesiz ritmi bir kenara bırakırsak On Sunset‘e hırslı ve yaşam dolu bir çalışma diyebiliriz, ancak seçkinin bütününe tam puan vermemiz pek mümkün olmaz. Tercihiniz aradaki güzellikleri fark edip ayıklamaksa, On Sunset‘te mutlaka ruhunuza dokunan bir iki şey bulacaksınız.