Kendinizi Swiftie olarak tanımlar mısınız? Veya Beyonce’yi ne olursa olsun savunmaya hazır mısınız? Parasosyal ilişkiler, ünlü bir figürle tek taraflı girdiğimiz duygusal ilişkilerdir. Bu kişi, ekrandaki bir resim olmaktan öte, bizim için sanki bir dostumuz gibi hissettiğimiz, kişisel bağımızı önemsediğimiz birine dönüşür. Bu durumun sanatçılarla neden sıkça yaşandığı anlaşılabilir. Bazı şarkılar en zor dönemlerimizde bize yardımcı olmuşken, bazen kendimizin kelimelerle anlatamadığı durumları şarkı sözleri tam doğru şekilde ifade etmişken, mutluluklarımızı onların müzikleriyle yaşamışken; doğal olarak duygusal bir bağ kuruluyor. Hayran kitleleri de bu şekilde, parasosyal ilişkiler sayesinde oluşabiliyor. Hayran kitleleri genellikle sanatçının ve sanatının takdiri ve sevgisinden oluşsa da, özellikle büyük sanatçılarda farklı bir boyut alabiliyor.
Günümüz sanat dünyasında istesek de istemesek de sanatçıların kendileri de müzikleri kadar bir ürün gibi pazarlanmak zorunda. Çoğu büyük sanatçı (veya ekipleri) bu parasosyal ilişkilerin farkındalığıyla sanatçıların kişiliğini müziği satmak için bir yöntem olarak kullanır.
Günümüzdeki anaakım sanat, sanat için sanat veya halk için sanat kavramlarının dışında yer alıyor. Gelir için sanat olarak ele aldığım bu durumda sanatçıların özel hayatı, kişilikleri, etraflarındaki dramalar müziklerini satmak için kullanılıyor. Bu noktada sanatın kendi değeri önemsiz kalıyor ve insanların tüketimindeki etkisi giderek azalıyor.
Pazarlama takımları, parasosyal ilişkilerin satışları olumlu etkilediğinin farkında. Taylor Swift aynı albümün dört farklı plak basımını bu ilişkilere güvenerek çıkarabiliyor. Hayranlarının onu desteklemek için veya kendi koleksiyonlarını tamamlamak için hepsini alacaklarını biliyor. Bu nedenle, bu tür parasosyal ilişkiler bilinçli olarak inşa ediliyor. “Hayranlarımı çok seviyorum” ve “hayranlarım olmasa buraya gelemezdim” gibi ifadelerle sanatçılar, hayranlarını sanki kendi başarıları onların da başarısıymış gibi hissettiriyor. Hayranlarının kendi başarılarına duygusal bir yatırım yapmasını istiyor. Bu durum oluştuktan sonra da ne olursa olsun, müziğinin kalitesinden bağımsız bir şekilde onu ve müziğini savunacak, başarılı olmasını garantileyecek bir ordu oluşturmuş oluyor.
Büyük sanatçıların kişiliklerinin markalaştırılması nedeniyle herhangi bir otantiklik söz konusu olamıyor. Olabildiğince herkesi mutlu edecek ve belli bir çizgiyi bozmayacak bir imajın devam ettirilmesi önemli oluyor. Şahsen, herhangi bir kimlikten arındırılmış büyük sanatçıları görmek ağzımda kötü bir tat bırakıyor. Bir sanatçı konuştuğunda kurumsal bir yapıyı temsil ediyor gibi hissettirmesi, çocukluğumdan beri alıştığım, sanatçılardan ilham almamı; kişiliklerinden, fikirlerinden etkilenmemi engelliyor.
Parasosyal ilişkilerinin diğer boyutu da insanların, sanatçılara olan bağlarından sanatçılar sanki onlara özel hayatının detaylarını veya müzik çıkarmayı borçluymuş gibi davranması oluyor. Bazı hayranlar sanatçıların kişisel hayatı üzerinde bir hakka sahip oldukları yanılmasına düşüyorlar. Özel hayatları hakkında spekülasyon yapmak, açıklamalar beklemek, sanki arkadaşlarıymış gibi kendi aklınca tavsiyeler vermek hayranların sıklıkça yaptığı hareketler oluyor. Bunun ötesinde, bu kadar yıl destekledikleri için sanatçının yeni bir albüm, yeni bir parça çıkarmasını kendilerine karşı bir sorumluluk olarak görüyorlar. Hayranlar, sanki müzisyenler bir insan değil de onları mutlu etmek için var olan bir varlıkmış gibi görüyorlar. Müzisyenlerin kendi yaratım süreci ve kendi hayatlarını yaşama hakkı görmezden geliniyor, sanki halka arz edilmiş bir şirket gibi yaklaşılıyor.