Bazen çok yorgun olduğumda ya da kafamı dağıtmak istediğimde Netflix’ten bir film açıp kafamı rahatlatıyorum. İçerikleri gerçeklikten uzaklaşmamı ve anlık da olsa illüzyonun içinde kaybolmamı sağlıyor. Bunun için kaliteden feragat etmesi gerekiyor mu? Genellikle evet diyebiliriz. Kitlesini genişlettikçe kitleyi kapsaması zorlaşıyor ve bu sebeple de yaratılan gerçeklikler gittikçe bizden uzaklaşıyor. Ama her ne kadar en çok takip edilen çevrimiçi kanallardan da olsa popülerlik uğruna kurban etmediği yapımları da olmuyor değil Netflix’in. Bu hafta buna örnek olarak verebileceğim iki iş izledim: Sam Levinson’ın Malcolm ve Marie’si ile Radha Blank’ın The Forty-Year-Old Version filmi.
İki filmde de ortak olarak tartışılan konu “özgünlük” ve hatta “sanatta özgünlük.” Bunu tartışırken yola çıkış noktaları gerçek yaşam hikayelerinin nasıl aktarılabileceği üzerinden. Malcolm ve Marie’de bir hayat hikayesinin filme alınışındaki harikalıkta eksik olanın otantiklik mi yoksa sinematiklik mi olduğu tartışması varken, The Forty-Year-Old Version’da yaşı kırka gelmiş bir oyun yazarının yapımcısının talepleri yüzünden oyununun hikayesinden vazgeçme eşiğinde olduğunu görüyoruz. Bir yanda yaşanmış bir hikâyenin sanata aktarılması ile beraber özgünlük sorunu yaşaması durumu, bir yandan da sanat olarak kaleme alınmış bir eserin özgünlüğüne para uğruna vurulan darbe var.
The Forty-Year-Old Version filmi özellikle benim için çok etkileyici oldu çünkü bir hikâye anlatıcısının hikayesi duyulmadığında bu hikayesini anlatabilmek için bir başka yönteme sarılışını görüyoruz filmde. Başroldeki karakter Radha aynı zamanda filmin yönetmeni de, 10 yıldır aslında başarılı olmuş bir oyun yazarı olmasına rağmen iş yapamıyor ve son oyununun sahnelenmesi konusunda da yeni yeni sorunlarla karşılaşıyor. Bu şekilde kendini ifade etmekte iyice yıprandığında da hikayesini anlatmanın yeni bir yolu olarak rap yapmaya tutunuyor. Film kendi içinde kültür konusunu, ırk çatışmalarını, sınıfsal mücadeleleri ve daha nice gündelik hayatın ta içine nüfuz etmiş hayati konuları işleyerek kırk yaşında siyah bir kadın oyun yazarının hikayesini anlatıyor. Filmin gücü biçimsel anlamda da konusuna uygun şekilde yaratılan sahnelemelerinden geliyor diyebilirim sanırım. Çünkü zaten iyi bir hikâye anlatıcılığı konunun iyiliğinden ziyade o konuyu anlatışından da beslenir. Bu film her ne kadar orijinal ve ilgi çekici bir hikâye anlatıyor dahi olsa filmdeki gibi mizahın belgesel teknikleriyle harmanlanışını olmasa bu denli güçlü olamazdı. Yalnızca konusuna baktığımızda aslında oldukça trajik olma potansiyeli taşıyan hikâye, anlatım gücünü izleyenleri ağlatmaktansa tebessüm ettirmede buluyor diyebiliriz.
Öte yandan sert dinamiklere sahip bir ilişkinin anlatıldığı Malcolm ve Marie’de yine biçim-içerik ile ilgili kilit noktalar görüyor da olsak film genel olarak hikâyeye dayanmış olarak karşılıyor bizi. Bir film yönetmeni olan Malcolm’un uzun süredir birlikte olduğu Marie ile ilk filminin prömiyerinin akşamında evlerine geldiklerinde benzer konular üzerine yaptıkları tartışmaları anlatıyor film. Zaman zaman incelikli sinematik çekimler görmenin yanı sıra anlatım diyaloglar üzerinden gidiyor diyebiliriz. Filmde tek mekânda iki karakteri izlediğimiz iki saatlik bir filmde sinematik olarak ne kadar fazla şey bulabilirsek o kadarını bulabiliyoruz diyebiliriz. Ama film sessizliklerinin az olduğu ve bazı bazı edebiyat kokan diyaloglarla dolu bir film olmuş ne yazık ki. Filmde bir noktada tartışmalar o kadar edebileşti ki filmin gerçekliğinden koptuğum oldu. Diyaloglar etkileyici miydi? Kesinlikle etkileyiciydi ama böyle bir filmin daha yoğun sessizlikleri kaldırabileceğini ve birkaç sahnede gördüğümüz sinematik yaklaşımları daha fazla kaldırabileceğini düşünüyorum.
Elbette amaç olarak birbirinden apayrı noktalarda olan iki filmden bahsediyorum ama şunu belirtmek isterim ki eğer özgünlük ve hikaye anlatıcılığı iddiasıysa tartışma noktamız, ben The Forty-Year-Old Version’ı -belki kendime daha yakın gördüğüm, belki biçimsel olarak zıtlık tercihini daha zekice bulduğum için bilmiyorum ama- daha fazla tercih ederim diyebilirim. Bu şekilde bir tercih yapmam umarım Malcolm ve Marie filmine haksızlık yaratmaz çünkü bir ilişkiye şahit olup orada olmamanız gerektiğini hissede hissede bir şey izlemek tiyatroya ait olanı sinemaya taşıması adına değerli geliyor bana. Bu anlamda baktığımızda aslında tiyatro ile alakalı olan The Forty-Year-Old Version filmi kesinlikle Malcolm ve Marie’ye kıyasla daha az teatral kalıyor. Kendi içlerindeki tutarlılıkları ve anlatımları ile Netflix’te bu hafta iki farklı noktada duran film izleyerek sanatta özgünlük ile alakalı düşündüm, şimdilik kendimi oyun yazarının hikayesine daha yakın hissetsem de her iki filmin tartışmaya kattıklarını göz ardı etmemek gerekiyor.