Üzerinde kat izleri kalmış boş bir kartı izliyorum.
Belki üzerine yazılacak onca kelime ve cümle varken o çamura bulanmayı, ayak izlerini taşımayı seçmişti.
Rüzgârın her kıpırdanışı onu biraz daha öteye götürüyorken, ben onun önündeki boşluğu biraz daha hissediyorum. Bu hâlime henüz karar veremediğim bir tanım bulmak istiyorken, muhtelif bir zaman içindesin sen, diyorum.
O an, sırtıma dokunulma hissi, muhtelif zamanıma bir yenisini ekleyip, başlangıcını bölse de kafamı çevirdiğimde; burnundan soluyan, içinden küfür eden insanlar görüyordum.
Zaman zaman kızma isteğim körüklense de otobüs kuyruğunda bekleştiğim insanların, gereksiz bir öfkeyle sözlükten seçtiği sıfatların etkisi, düşünme şeklimi değiştirmiyordu. Aynı dili kullanıyor, aynı sırada bekliyor, aynı zaman diliminde farklı düşünüyorduk.
Ben sadece tıpkı sesi kısılan bir mektup zarfının üzerinde yazan sekizinci harfin başlangıcı, on yedinci harfin bitişiydim. Onlarsa bilmediğim, boş bıraktığım yirmi dokuz harften birisiydi.
Harflerin bıraktığı boşlukları tamamlamaya çalışıyorum. Zihnim “Sen sadece sırasını ve nitelemesini biliyorsun. Oysa bildiklerinin ardında düşündüğün bunlar değil.
Kalemini nadasa bıraktığın, temizlemeye çalıştığın, altı çizili kelimelerin oyunundan başka bir şey değil.” diyordu.
Doğruydu.
O sırada düşündüklerimin hepsi yalandı.
Aslında kalabalık görünmeye çalışan, o sadeliğin içinde bekliyordum. Bakamadığım yüzler, dinleyemediğim sözler, yazamadığım kelimelerle oturdum, soluklanıyordum.
Kendime acıyan bedenim, ruhuma her bakışında ciğerlerimi yakan nefesimle bir yere varamayacağını biliyor ya.
Yorulunca yığılacağı durakları, sokakları seçemediği gibi aradığı vakitleri de sessizce tüketti. O sadeliğin içindeki, siyah ve beyazlığıyla boş bıraktığım satırların çizgisi, hem kendisine hem de insanlara inanışı ve dinlemeyi unutmasından başka bir şey değildi.
Şimdi önümdeki boşluğa bir kez daha bakıp karar vermeliyim.
Gözlerimin gördüğü kadarıyla silinen durak yazısının kirli bankında ya biraz oturacağım ya otobüse binip gideceğim
ya da
Solgun güneşin rengi yüzüme vururken, göz göze geldiğim şoförün “Binecek misin?” diye seslenişini boş verip düşüncelerimin arasından da sıyrılıp bir sonraki otobüs durağına yürümeyi seçeceğim.