Kültür dediğimiz şey, aynaya bir göz atmadığı sürece kendini zor geliştirir. Bu da onu okuyanların ve şekillendirenlerin katkılarıyla mümkün olmuştur daima, bir de bu katkıların değerlendirilip arşivlenmesiyle… En kaba tabirle söz uçar, yazı kalır.
Bu yazı serimizde müzik üstüne düşünüp yazan, duyduklarımıza yön vererek arşivlik statüye erişmiş dergilerin hikayesine yer veriyoruz. Matbaa arzı ile talebinin azaldığı şu günlerde kimisi hala bir şekilde aktif, kimisi sahaflarda ve raflarımızda güzelce yıllanıyor. Neredeyse 40 yıldır yayın hayatını sürdüren Wire Magazine, ilk kategoriye giren ve bilinmeyenin peşine düşen efsanevi bir kaynak.
Müzik Dolu Sayfalar yazı serimiz ilk yabancı temsilcisine kavuştu. Wire gibi neredeyse yarım asırdır hayatta olan bir yayın organını bütünüyle ele almak zor iş, o yüzden okuduklarınız daha çok tanıtıcı bir giriş yazısı mahiyetinde olacak.
1982 yazında, “The” ön ekiyle mevsimlik düzende yayın hayatına başladığında dergi logosunun altında yazan şey “Caz, doğaçlama müzik ve…” idi. Yıllar geçti, dergi evrildi, motto “Ses ve müzikte sergüzeştler” oldu. Aradan geçen 38 yılda daima az bilinenin, az duyulanın peşine düştü Wire. Kabul, yeri gelince başka nice dergide görebileceğimiz Nick Cave, PJ Harvey, Björk, Mike Patton gibi popüler müzisyenleri de kapağa taşıyorlar -hiç şikayetçi değiliz-, ancak daima nispeten kıyıda köşede kalmış Swans, Diamanda Galas, Natacha Atlas, Durutti Column, Throbbing Gristle, (saykodelik rock ekibi olan) Ghost, Mick Karn, Laurie Anderson, The Fall, Stereolab, Magma gibi isimleri daha kaç saygın derginin kapağında görebiliriz ki?
Kendi ifadeleriyle:
The Wire gezegende dün ve bugün nefes almış en vizyon sahibi ve ilham veren, en yıkıcı ve radikal, en marjinal ve hak ettiği değeri görmemiş müzisyenlere methiyeler düzer ve onları sorguya çeker. Patikası deneysel rock’tan, elektronikten, hip-hop’tan, yeni cazdan, modern bestelerden, geleneksel müziklerden ve ötesinden geçer. The Wire tutkusu, zekası ve kışkırtıcılığıyla olağanlığa ve vasatlığa savaş açmıştır. Kurumsal ofisi Londra’da olsa da uluslararası bir okur kitlesine hizmet eder.
The Wire Magazine resmi sitesinden
Wire sahiden de olağan bir müzik dergisi değildir ve yazdığı bu manifestonun hakkını çoğunlukla vermiştir. Kısa ve öz biçimde kaleme alınan albüm incelemeleri, başka çok az yerde rastlayacağınız eserlere yer verir. Kapağa konuk olan müzisyenlerle yazıya dökümü 10 sayfayı bulan doyurucu söyleşiler yapar, puntolarını küçük, reklamlarını yeterli ölçüde tutarlar. Yeri gelince Miles Davis ile ilgili pek bilinmeyen anekdotlar ortaya çıkarmış, yeri gelince soundtrack bestekarlarıyla söyleştikleri disiplinler arası bir çalışma ortaya koymuşlardır. Pandemi günlerinde online arşivlerini erişime açarak ve sanatçılara maddi destek sağlayan kuruluşlarla işbirliğine giderek o özgün güncelliklerini korumaya devam etmektedirler.
Derginin en meşhur köşelerinden “Invisible Jukebox“, icat edilmiş en yaratıcı söyleşi formatlarından birine sahiptir. Dergi yazarları ayda bir sevdikleri bir müzisyenle baş başa oturur, ona özel hazırladıkları çalma listesini açarak dinledikleri müzik eşliğinde gelişen bir müzik sohbeti gerçekleştirirler. Onur konuğu ise her şarkıda ne dinlediğini onlar söylemeden bilmeye çalışır. Bu format daha sonra yerli hazinemiz Express dergisine de “Blind Test” başlığıyla uyarlanmıştır.
Yıllar içinde ürettiği radyo programları, özel derleme CD’leri ve araştırma kitapları ile çoktan kurumsal bir anıta dönüşen Wire Magazine‘in sayılarına basılı formda rastlamak pek kolay olmasa da derginin 435 sayılık devasa arşivine mobil uygulamasından -döviz kurundan etkilenmeyen- oldukça cüzi bir aylık ücretle erişmek mümkün. Bilinmeyenin peşinde koşan herkes, mutlaka Wire’a da bir göz atıp ufkunu genişletmeli.
Derginin resmi sitesi için: Tık.