Kültür dediğimiz şey, aynaya bir göz atmadığı sürece kendini zor geliştirir. Bu da onu okuyanların ve şekillendirenlerin katkılarıyla mümkün olmuştur daima, bir de bu katkıların değerlendirilip arşivlenmesiyle… En kaba tabirle söz uçar, yazı kalır.
Bu yazı serimizde müzik üstüne düşünüp yazan, duyduklarımıza yön vererek arşivlik statüye erişmiş dergilerin hikayesine yer veriyoruz. Matbaa arzı ile talebinin azaldığı şu günlerde kimisi hala bir şekilde aktif, kimisi sahaflarda ve raflarımızda güzelce yıllanıyor. Entelektüel içeriğiyle göz dolduran Çalıntı, ikinci kategoriye giren inanılmaz değerli bir kaynak.
Esasında Çalıntı‘yı bir müzik dergisi olarak tanımlayıp işin içinden çıkmak kolaycı bir yaklaşım olacaktır. Çalıntı evvela bir ‘asi kültür’ dergisiydi. Bu bağlamda sadece müzik üstüne düşünmüyor, Beat kuşağı şairleri-yazarlarından varoşlarda yaşamın sembol filmi La Haine’e sayısız alternatif kültür başlığına ilişkin analizler kaleme alıyor ve şiirden denemeye, öyküden anıya edebiyatın çeşitli alanlarına dokunuyordu. Bir yazıyı okuduktan sonra okuduğunuz şeye dair yeni fikirler edinmemeniz zordu. Kapsamlı ve incelikli yazılardı bunlar, sık sık da ötekinin sesi olmayı başarıyordu.
Suat Bilgi yönetiminde yayın hayatına başlayan Çalıntı, 90’lı yıllarda yolunu buldu ve çizdi. İlk başta ebatları geniş bir kağıda basılarak klasik dergi formatına yakın seyreden cildi, sonradan boyut küçülterek daha bir kitap görünümüne büründü. Bu zorunluk değişikliğin sebebi -yayıncılığın ezeli sorunlarından- maddiyattı. Bu konuda yazıya geçmiş meramlara bir göz atalım:
1993 Mart’ından bu yana süren Çalıntı, bir kez daha tökezliyor. Üstelik bu seferki oldukça şiddetli. Daha önceleri başka dergilerden işittiğimiz borç miktarları bu kez de Çalıntı’ya tosladı. Dergi satıcılarından almamız gereken ama alamadığımız para miktarı ise 70 milyon sınırına dayandı. (…) Çalıntı’yı satmaları için verdiğimiz gazete bayi, dağıtımcı ve kitabevi sayısını bundan sonra en aza indiriyoruz. (Oysa bunun arttırılması gerekmez miydi?) (…) Bu böyle sürerken geldiğimiz nokta ise şu an elinizde bulunan çalıntı. Şayet önceki halimizle devam edecek olsaydık çalıntı’nın fiyatı bir adet 300 bin, yüklendiğimiz borç ise 100 milyon sınırına dayanacaktı.
Suat Bilgi, Çalıntı 23, Kasım 1995
Bu satırları karalayan editör Suat Bilgi’nin zorluklara karşı daima üretmeyi deneyen vizyonuna derginin etkileyici yazar listesi da eklenince kafada içeriğin kalitesine dair fazla soru işareti kalmıyor aslında: Sevin Okyay, küçük İskender, Taner Ay, Nuh Köklü, Gökhan Pamuk, Zühtü Bayar‘ın işlerinin yanında Boris Vian, John Schaeffer gibi isimlerden çeviri yazı ve kritiklere de yer verilmişti Çalıntı‘nın sayfalarında.
Biraz içindekiler sayfasından seçmece yazı başlıklarına bakalım: “İki Kadın: Meredith Monk & Laurie Anderson”, “Mehmet Güreli & Tahsin Ünüvar (Söyleşi)”, “Electrogitarın Müzikte Oluşturduğu Değişimler”, “Cartel: Cehennemden Çıkma Çılgın Faşizm”, “Yeşilçam Sokağı Fotoğrafları”, “Kısaca Caz Davulu ve Üç Caz Davulcusu”… Her biri alanında yetkin isimlerin kaleminden okuduğumuz bunca güzel içeriğe ilaveten albüm kritikleri, okuyucularına Otomatik Portakal bilet armağan edebilen bulmacalar gibi renkli köşelere de sahipti Çalıntı.
Zor dönemlerde maddi sorunlara üç aylık bir sayı çıkararak sayı numarasına üç ardışık sayı atamak gibi eşi görülmemiş çok yaratıcı çözümler getirebilen Çalıntı, yazılı kültürümüzün önemli ve vazgeçilmez bir parçasıydı. Bugünlerde eski sayıları sahaf sitelerinde kolaylıkla bulunabilir.