Müzik Dolu Sayfalar #1: Roll Dergisi

Kültür dediğimiz şey, aynaya bir göz atmadığı sürece kendini zor geliştirir. Bu da onu okuyanların ve şekillendirenlerin katkılarıyla mümkün olmuştur daima, bir de bu katkıların değerlendirilip arşivlenmesiyle… En kaba tabirle söz uçar, yazı kalır.

Bu yazı serimizde müzik üstüne düşünüp yazan, duyduklarımıza yön vererek arşivlik statüye erişmiş dergilerin hikayesine yer veriyoruz. Matbaa arzı ile talebinin azaldığı şu günlerde kimisi hala bir şekilde aktif, kimisi sahaflarda ve raflarımızda güzelce yıllanıyor. Bekledikçe yaprak misali sararan Roll dergisi ikinci kategoriye giren inanılmaz değerli bir kaynak.

Sene 1996. Her şey -günümüzde üç ayda bir basılan- haftalık gazete Express‘i hazırlayan kadronun bir hevesiyle başlıyor. Express‘te köşe yazısı genişliğinde yer verilen müzik yazılarının apayrı bir yayın organında kendi sesine kavuşması gerektiği fikri, bir rivayete göre Bob Dylan’ın sözünden (“Herkes rock’tan bahsediyor, peki bunun roll’u nerede?”) alınan ilhamla birleşiyor. Kasım başlarında ilk Roll sayısının raflarda zuhur edişi ile fikirler kendine vücut buluyor.

İlk sayının kapağında R.E.M. ön plana çıkarılmıştı. Bununla birlikte aynı kapakta arzı endam eden isimler, derginin bünyesinde yer vereceği çok sesliliğin ilanı oluyor adeta: Pearl Jam, Musa Eroğlu, Ciwan Haco, Suzanne Vega, Bülent Ortaçgil, Oasis, Tantana Mustafa, John Lurie, Syd Barrett. Bir de nostaljik bir ilan var: “Pearl Jam 19 Kasım akşamı Yeşilköy Ticaret Merkezi’nde, yeni albümleri No Code bayilerde…” Zamanla kapaklarına David Bowie‘den Patti Smith‘e, Ciguli‘den Nazan Öncel‘e, Oğuz Atay’dan Charles Aznavour‘a sayısız ismi taşıyacak olan dergi, yayın hayatı boyunca içinde güzellik barındıran her müziğe türlerine bakmaksızın yer verdiğini defalarca ifade edecekti.

Kapak tasarımının bilhassa siyah-sarı renklerde basılan ilk 30-40 sayı civarında inanılmaz yaratıcılıklar barındırdığı Roll, ömrünün sonuna denk bu konudaki karakterini korudu. Bu konuda en unutulmaz örneklerden biri, Peter Murphy’yi Umut Sarıkaya’nın dokunuşuyla gördüğümüz 132 numaralı Roll’du.

Dergiyi zamanı için öncü kılan bir etmen, yabancı müzikle eşit ölçüde yerli müziğe pay ayırıyor oluşuydu. Mor ve Ötesi, Rashit, Baba Zula, Duman gibi zamanla sesini duyuran birçok grup belki de ilk röportajlarını burada yapmıştı. İrili ufaklı daha başka çok sayıda isim bu sayfalarda kendi sesini duyurabildi. Kendisi de halk müziği bestekarı olan Ulaş Özdemir‘in Aşık Mahzuni Şerif, Ali Ekber Çiçek, Dertli Divani gibi büyük ozanlarla söyleşileri ise 2017’de Senden Gayrı Aşık Mı Yoktur adlı derleme kitapta toplanacaktı.

Belki de Express‘in duruşundan mütevellit, elinizde tuttuğunuz sayfalar sık sık kararlı biçimde politik meramlar içerirdi. Brian Eno, Roger Waters, Rachid Taha gibi aktivist insanların kelamlarına sıklıkla yer verilirdi. Hatta Robert Wyatt ve Marillion eski vokali Fish ile bizzat yapılan söyleşilerde sosyalizm ve milliyetçilik olguları bolca tartışılmıştı. Kadronun özgürlükçü ruhu siyasetin konuşulmadığı sayfalara bile bir şekilde sirayet eder, çok boyutlu sofistike metinler okuyor olmanın bilinci dergiden alacağınız tatmin duygusunu katlardı.

Yeri gelince yabancı grupların İstanbul konserlerine dair başka yerde rastlayamayacağınız perde arkası bilgiler verirdi. Nick Cave & The Bad Seeds’in 2001 tarihli ilk konserini çevreleyen günleri aktaran aşağıdaki anekdot, bu duruma güzel bir örnek teşkil ediyor.

Özgün yazıları nitelikli, çevirileri müthişti. Röportaj içinde geçen deyimleri çoğunlukla en doğal Türkçe ile çeviriyor, söz konusu kişinin harbiden dilinizi biliyormuş gibi yanınızda, belki de dostlar sofrasında konuştuğu izlenimini veriyordu. Siren İdemen, Yücel Göktürk, Ogan Güner, Derya Bengi gibi dergi kadrosundan isimlerin çevirdiği bu çok samimi röportajlar Les Inrockuptibles, Uncut, Rolling Stone, The Wire başta olmak üzere yine nitelikli kaynaklardan seçilmiş olurdu. (Sonradan Express dergisinde yer verecekleri “Blind-Test” serisi, işleyiş olarak The Wire’ın “Invisible Jukebox” yazı serisinden devşirilmişti.) Buna ilaveten her sayıda kapağın hemen arkasında bir grubun 2-3 şarkısının sözlerinin Türkçe çevirilerine yer verirlerdi, ki bu sayfalar kaliteli şarkı sözü çevirisi konusunda hala rakipsiz sayılır.

Renkli köşeler yaratmışlardı. Okuyucunun müzik kültürünü test edebildiği ÖSS, müzik dünyasından haberler veren Ajans köşesinin üstüne serpilmiş çoğunlukla edebi eserlerden seçme alıntılar, halkın nabzını tutan 4-5 soruluk sokak röportajları, her sayının sonunda bulunan A’dan Z’ye dipnotlar, her daim sanatsal estetiğini koruyabilmiş arka kapaklar bu güzelliklerin sadece küçük bir kısmı. Bu köşelerde çoğu zaman ufak bir mizah dokunuşu da eksik olmazdı.

2009’da yolculuğuna son veren Roll, o güne dek 6 özel sayısıyla birlikte tam 150 sayı yayımlamıştı. 13 senelik ömrü boyunca rengarenk ve kapsamlı içeriğini bozmaksızın harikulade bir arşiv yaratan derginin sonradan Bir+Bir isimli kendince başarılı bir türevi çıksa da ömrü uzun olmadı.

Elimizde biriken bütün bu külliyat, bugün okuduğumuzda hem geçmişe dair nostalji yaratıyor, hem de geçmişi günümüze getiriyor. Her zamansız eserde olduğu gibi o da 10 küsur yıl sonra aynı heyecanla okunup incelenebiliyor. Roll yuvarlanmayı asla bırakmayacak.