70’lerin progresif ruhu, 80’lerin disko dansları, 90’ların dub sahnesi sağlıklı bir ilişkide bir araya gelir mi? Mildlife özelinde konuşacak olursak gelmiş, ortaya tümüyle geçmişten ilham almasına rağmen zamansızlığıyla ilerici ve belki de ‘bugüne fazla’ bir iş çıkmış. “Rare Air“in havaya yayılımını başlatan kozmik gürültülerin synth’lere, oradan da bas dokunuşlarına ve inanılmaz akılda kalıcı nakarat örgüsüne ulaşmasını bekleyin, Automatic‘in gerisi kendini getiriyor zaten.
Henüz ikinci albümünü yayınlamış bir ekibin fütürist dans pistlerine böyle oturaklı tınılarla çıkması, yabana atılamayacak başarı şüphesiz. Flütleri funk’a bulaştırıp (“Vapour“) bu fikirden alnının akıyla çıkmak ha keza… Alıcıda robotik çağrışımlar uyandıran auto-tune vokaller, müziğin önüne geçmeksizin Automatic‘in çok yönlü sesler deryalarında kendi sandalının üstünde salınıyor, altındaki enstrüman dalgaları ise küreklere fazla zorluk çıkarmadan, hararetli ama işbirlikçi biçimde salınıyor. Dostane akıntılarda yol aldığımız retro-fütürist bir rüya alemindeyiz de denebilir. Öyle pürüzsüz sallanıyoruz ki, habersiz dinlediğimizde kaydın yarısının canlı olarak, yarısının stüdyoda icra edildiğini tahmin bile edemiyoruz.
“Downstream” ile “Citations“ın her an rota değiştirirken bizi kaybetmeyen sonsuz virajları ile “Memory Palace“in tekrirli meditasyonu bizi kapanışa, “Automatic“e götürüyor, ancak belli ki bizi varoluşçu bir mutluluğa adım adım yaklaştıran bu dipsiz çukur, her fırsatta kalbine yelken alan yeni yolculukları garantileyecek. Bu progresif dansa siz de katılın, zamansızlığın görkeminde verilecek partimiz birazdan başlıyor.