Öyle bir yazı yazmaya koyuldum ki başlıktaki önermenin tersini de başlık yapabilirdim. Şimdilik müzik odaklı bir mecrada olmamızın şerefine şahaneliği müziğe atfediyorum.
Yakın zamanda Christopher Small adlı bir müzikolog tarafından ortaya atılmış ‘musicking’ terimiyle karşılaştım. “Çalmak, dinlemek, prova yapmak ya da bestelemek gibi müzik performansıyla ilgili herhangi bir eylem”i temsil ederek dinleyeniyle, çalanıyla herkesi kapsayan bir terim. Müziği, evreni kısaca tanımlayabilen üç kavramdan biri olarak düşününce de (diğerleri uzay ve mimari), hakkında bolca felsefi ve bilimsel sohbet edebiliriz. Müziğin tanımından müzikle ilgili kavramlara kadar uzanır ve bir süre sonra da sıradan bir müzik dinleyicisi olarak “konuşulacak ne çok konu varmış” diye şaşırabiliriz.
Devamında da bir başka müzikolog olan Thomas Clifton’ın bazı görüşlerini anabiliriz. Mesela kendisi, müzik teorisyenlerinin geleneksel analizlerine karşı çıkarak, “müzik deneyiminin teorik katmanlarla susturulmamasını, müziğin kendi adına konuşmasına izin verilmesi gerektiğini” söylüyor. Aynı şekilde, bir parçanın pek çok insan tarafından farklı şekilde deneyimlendiğini göz önünde bulundurarak, “objektif” ve “evrensel” estetik standartların anlamsız olduğunu belirtiyor. Bunlar da sohbeti sonlandırmak için değinilecek tatlı görüşler olarak sayılabilir belki.
Clifton 1983’te, ölümünden beş yıl sonra yayınlanan, “Music as Heard. A Study in Applied Phenomenology” adlı eserinde müzik dinleme deneyimini ve varlığını çeşitli tanım, analiz ve örneklerle ele alırken müzik ve mekan ilişkisine dair dikkate değer bir sınıflandırma yapmış. Bach, Beethoven, Chopin, Wagner, Stravinsky gibi pek çok besteci ile ibadet müziklerini göz önünde bulundurarak, müzikte iki mekandan (mekan olarak ifade ettiğimi akademik anlamda uzay olarak düşünmek daha doğru olabilir) bahsediyor. Bunlardan biri müzikal diğeri de görsel. Müzikal uzayın çizgiler, yüzeyler, dokular, ses kütleleri ve derinlik içeren üç boyutlu bir uzay olduğunu söylüyor. Uzaydaki her bir elemanı tanımlarken sıra derinliğe geldiğinde görsel ile müzikal uzay arasındaki ayrımdan bahsetmiş; fakat görsel olanın (yani müziğin yapıldığı mekan diyebiliriz) özellikleri üzerinde detaylı şekilde durmamış.
Son yıllardaki müzik dinleme alışkanlığınıza bir göz atın. Kendiminkini düşündüğümde, müziği genellikle görsel unsurlarla desteklenen şekilde tüketmediğimi fark ettim. Konsere gitmeyi saymazsam, Clifton’ın deyimiyle müziği sadece müzikal uzay boyutuyla deneyimliyorum. Destekleyici video içeriğiyle değil de doğrudan müzikle ilgilenir olmuşum iyice. Yine de Türkiye’de son beş yıldır müzik adına hazırlanan YouTube’daki video serilerine rastlıyordum. Kimisi müzik girişimleri kimisi de doğrudan müzikle ilgili olmayan girişimler tarafından hazırlanan bu serilerde mekan unsuru ayrı öne çıkıyor gibi.
Ülkemizde bu anlamda ilk dikkat çeken seri olarak, temelde birkaç kuralı ilke edinerek gizli ev konserleri düzenleyen ve konserleri video serisi haline getirerek yerel sesleri dünyaya duyuran küresel müzik hareketi Sofar Sounds’un İstanbul ayağı söylenebilir. Son olarak Sofar Sounds İstanbul’da çalmak isteyen yeni isimleri şehirlerinde keşfettikleri “Sofar Seçmeler” ile faaliyetlerine devam eden hareket, pek çok bağımsız ismin popülerleşmesine katkı sağladı. Hareketin başlangıcından beri en ilgi çekici kısmı için, konsere katılma şansını yakalayanları bir evin oturma odasında yepyeni bir müzisyenle buluşturması diyebiliriz.
Bir grup müzisyenin gayriresmi bir şekilde bir araya gelip çaldığı oturumlar da diğer video serilerinde sıkça gördüğümüz bir konsept. İstanbul’a has bir müzik akımı yaratmayı misyon edinen ve canlı müzik deyince akla ilk gelen mekanlardan Babylon’un ağırladığı sanatçılarla Babylon Stüdyo’da yaptığı çekimlerden oluşan Babylon Sessions, Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi ile Bilgi Müzik’in güçlerini alternatif üretimler için birleştirdiği Soundpicnic (hem buradan hem de en güncel üretimlerinin bulunduğu İletişim Fakültesi’nin kanalından erişebilirsiniz), Listelist desteğiyle hazırlanmış “güzide müzikler programı” Pürtelaş 3+1, Doğan Medya Grubu’nun eğlence kanalı netd’de yayınlanmış Evden Uzakta, “elektriğini güneş enerjisinden sağladığını” belirterek müzisyenlerle beraber turlayan bağımsız video projesi Karavan Sessions ve Türkiye’nin en büyük canlı müzik video platformu olmayı misyon edinen Groovymedia’nın çeşitli oturum projeleri (bunlardan biri Groovypedia Studio Sessions) sayılabilecek örnekler arasında. Ceylan Ertem’in 2015’te Radio Slow Time’daki “Duyuyor Musun” adlı radyo programında ağırladığı konuklarla gerçekleştiği performanslardan oluşan Ceylan Ertem ile Duyuyor Musun? serisi de bu kapsamda ele alınabilir. Burada adı geçen serilerin bir kısmı sonlandı, bir kısmıysa yayınlara devam ediyor. Bu serilerin ortak noktası size müzisyenleri belirli bir mekandan sunmaları. Bir kayıt ya da radyo stüdyosu, İstanbul’da bir evin çatısı, sokaklar, deniz kenarı, kayalıklar, yol kenarı… Yeniköy Kitapçısı’nı mekan olarak alan K İ TA P Ç I ise en yeni video serisi.
Seriler çeşitlenmeye devam ederken, herhangi bir girişime ait video serisinde yer almayıp kendi başlarına mekan unsurunu ilginç şekillerde kullanan müzisyenlerle de karşılabiliyoruz. Kıyı’da fırsat buldukça biraz onlardan bahsetmek istiyorum.
Bakarsınız, belki mekan unsurunun müzik keşfinde ne kadar önemli olduğunu biraz daha keşfedip müzikologlarla yarışabiliriz?
Not: Kapak görselinde yer alan fotoğraf Ars Electronica Festival 2012’den. Ryuchi Sakamoto ve Philip Glass’ın doğum günleri şerefine düzenlenen Maki Namekawa’nın performansının etkileşimli görsel sanat ayağını Türkiye’den sanatçıların oluşturduğu Plato Media Lab ve NOHlab üstlenmiştir.
Referanslar
Erik Christensen. (2012) Music Phenomenology: A Tool for Describing the Listening Experience based on the applied phenomenology of Thomas Clifton, Lawrence Ferrara and Don Ihde. Academia.
Kristina Zolatova. (2007) Thomas Clifton and Music as Given and Experienced. Per Caritatem.