Hüznüyle insanı ruhunun hassas köşelerinden kavrayan müziklerin bestekarı Max Richter, yeni albümünde Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ni kendine rehber edinmiş. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dünya çapında eşitlik hedeflenerek ortaya konan bu beyanname, günümüzde -çağın ruhuna yaraşır biçimde- burukluğun ve burukluğun arasından sızan umudun bestelerine ilham vermiş.
Tıpkı beyannamenin kendisi gibi Voices da çok sesli, ulus gibi ayrıştırıcı kavramların ötesine bakan, dokusu zengin bir çalışma. Kontrbas, çello, viyola, keman, arp gibi enstrümanlarla ve (aralarında Türkçenin de bulunduğu) 70 küsur dilde söz alan konuşmacılarla iyice hırslı ve dolu bir hal alan albüm, yer yer aslında bu dolu dolu hırsı yüzünden tökezliyor. İnce düşünülmüş nota örüntülerinin güzel mesajlarla sentezlenmesi, albümün gereğinden bir tık uzun sürdüğü hissini gizleyemediği gibi dinleyiciyi bir nebze heyecandan yoksun haletiruhiyelere sürüklüyor. Bu noktada müziğin akıcılığında bir dinamizm eksikliği göze çarpıyor. (İlk yarı özelinde) ayrı ayrı eserler olarak oldukça etkileyici duracak bildirge paragrafları, birbiri ardına sıralanınca ya müziğe, ya sözlere odaklanmaya çalışıyor ve neticede bu deneyimden azıcık yorgun ayrılıyorsunuz. Neyse ki bu yorgunluğu hissedecekler için ikinci yarıda albümün sözsüz bir miksi de mevcut. Hangi versiyonu kendinize uygun görürseniz.
Daha hala küresel ve yerel toplum düzeninin uygulamaya dökemediği bildirge maddeleri, aslında aynı insanlığın kendisini hatırlatan bir senfoniye hasıl oluyor: Çoğunlukla distopik ve karanlık, arada sırada güzelliklerin de rast geldiği, nadiren ümidin kokusunu aldığımız, ancak bir oturuşta maruz kalınca insanın ruhunu daraltan dokunuşlar var burada. Voices‘ı bu noktadan ele alırsak sahiden her şeyiyle amacına ulaşan bir albüm olmuş diyebiliriz. Ancak dinlemeye girişmeden önce ağır ve bir nebze statik seyreden bir esere kulak vereceğinizi bilmenizde yarar var.