İtalya doğumlu; yolu Hindistan, Çin, Nepal ve Belçika’dan geçmiş dünya vatandaşı bir vokalist ve şarkı yazarı Marta Del Grandi. 5 Kasım’da yeni albümü Until We Fossilize’ı Fire Records etiketiyle yayınlayacak. Önden kulak verdiğimiz bu büyüleyici albüm hakkında daha fazla bilgi edinmek için bizzat yaratıcısına danışmaya karar verdik, Del Grandi de bize hikayesini uzun uzun anlattı.
Yeni albümün Until We Fossilize çok güzel olmuş, tebrikler. Daha ilk dakikasından mistik doğasını belli edip sonrasında da büyüsünü hiç kaybetmeyen bir iş… Bu sound’u stüdyoda nasıl şekillendirdin, nasıl ortaya çıktı bu müzikler?
Teşekkür ederim! Albümü kaydetme süreci çok acayipti doğrusu. Karantina sürecinin etkisinde gelişti tamamen. Önemli bir kısmını evimde kaydettim. Basit kayıt ve prodüksiyon ekipmanlarıyla donatılmış bir odam var. Prodüksiyon öncesi süreçte farklı yapımcılarla birkaç yaklaşım denemiştim, sonunda prodüksiyonu kendim üstlenmeye karar verdim. Demolarımdan ve aranjman ilhamlarımdan çoğu bu nihai albüme girdi. Bu kararı almamda Shahzad Ismaily’nin verdiği desteğin payı büyüktü. Kendisini çok seviyorum, hem albümün miksajını hem de davullar ile Moog synthesizer’ların kaydını üstlendi. Milan’da ses mühendisi Davide Tessari ile tanıştığım için de çok şanslıydım; akustik gitarın, akustik piyanonun, vokallerimin bir kısmının ve Federica Furlani’nin viyolasının kaydını o üstlendi. Flavia Massimo çello kısımlarını İtalya’da, L’Aquila’daki apartman dairesinde; Kobe Boon ise Swim To Me‘de çaldığı Höfner bası Belçika’da, Gent’teki evinde kaydetti. Bu şarkılar üstünde uzaktan çalışmak çok zorlayıcıydı ve çok sayıda müzisyenle çalışsaydım finalize etmek mümkün olmayacaktı. Kayıtta katkılarını duyduğun az sayıdaki insanın tümü, birlikte yıllara yayılan müzikal serüvenlere atıldığım eski dostlarım. Yaratıcı sürecime verdikleri destek ve müzik icra ederken gösterdikleri hassasiyet için kendilerine minnettarım.
Buna ilaveten miksajla uğraştığımız süreç de çok önemliydi ve Shahzad’ın Brooklyn’deki stüdyosu olan Figure 8’de titizlikle ilerledi. Orada bulunamadım tabi -bahsettiğim ta geçen nisan ayı oluyor- o yüzden 7 saatlik bir zaman farkıyla uzaktan çalıştık. Bunun işlerimize ket vurabileceğinden korkuyordum, ama Shahzad bizi bu konuda çok rahat ettirdi. Sonuçtan daha memnun kalamazdım.
Anlayacağın kayıt sürecini yavaş yavaş şekil bulan devasa bir yapboz gibi görüyorum. Çokça güven, bolca da alın teriyle hallettik.
Bu albüm -ve genel anlamda müziğin- ne ölçüde ziyaret ettiğin ülkelerden aldığın ilhamla şekillendi?
Yetişkin hayatımın önemli bir kısmında ülkemden uzakta yaşadım, haliyle bu gurbet deneyiminin şu anda olduğum kişinin ortaya çıkmasında aşırı önemli olduğunu söyleyebilirim.
İlk kez evimden uzakta yaşadığımda 17 yaşımdaydım, İrlanda’da 4 ay geçirdim. O zaman anladım yapmam gerekenin seyahat etmek, şehir şehir gezmek olduğunu. Uzun bir süre boyunca beni tanımlayan şey buydu, şimdi ise kişisel tarihimin bir parçasıymış gibi geliyor. Yaptığım müzikten de bağımsız düşünülecek şey değil, olduğum kişinin iki farklı tezahürü neticede.
Kimi şarkılar tümüyle onları yazdığım mekandan ilhamla ortaya çıktı. Birdsong ile Somebody New örneğin; ikisi de Hindistan’da, Rajasthan’ın altın şehri Jaisalmer’de bir otel odasında ortaya çıktı. Ne kadar ilham verici bir yer olduğuna dair capcanlı anılarım var. Shy Heart‘ı Katmandu’da, buz gibi bir kış sabahında, Avustralya’da çıkan bir orman yangınının haberini aldıktan sonra yazdım. Haberin kendisi şarkıya dair ilk fikirleri, mekan ise şarkının havası ile yapısını şekillendirdi. Şarkının -en sevdiğim versiyonu olan- ilk demosu, arka planında uçak seslerini içeriyor, Katmandu’da sıkça duyduğumuz bir ses; havaalanı şehrin içinde olduğundan uçakları sık sık yüksek sesle duyuyorsun.
Totally Fine ile Lullaby Firefly Gent’teki evimde ortaya çıktı. Yine soğuk bir kış sabahıydı… Kışın daha kolay şarkı yazıyorum. 🙂 Bu şarkılar hayatımdan çok farklı bir döneme ait. Sonunda kafamdan çıkıp dünyaya salındıkları için çok mutluyum.
Yurtdışındaki tecrübelerin üstünde durmamın bir sebebi de bulunduğun bütün ülkelerin çok farklı iklimlere ve coğrafi dokulara sahip olması. Bir de albümün tümüne yayılan bir kaderci natüralizm duygusu sezinliyorum ki bence harika işliyor. Sanki doğanın kendisiyle bütünleşmeye çalışıyormuş gibisin. Başlık da bu hisle uyuşuyor gibi…
Evet, doğayla bir olma düşüncesi bana sık sık ilham veriyor ve muhtemelen de beni sakinleştiren tek düşünce. Birçok kez müziğimi yaratmamda bana yardımcı oldu.
Albümün başlığı (Biz Fosilleşene Dek) Swim To Me şarkısında yer alan bir dize. Bu dizeyi bazı deniz canlısı fosillerinin Himalayalar’ın zirvesinde bile bulunabileceğini anlatan bir makale okuduktan sonra karaladım. Sebebi milyonlarca yıl önce kara kütlelerinin hareketi sonucu iki kıtanın çarpışmasıyla deniz yataklarının yükselerek dağa dönüşmesi. Bu gerçek beni çok yönlü bir şekilde etkiledi, her şeyin nasıl da birbiriyle ilişkili olduğunu düşünmemi sağladı. Bir anlığına durgun görünsek de aslında devamlı hareket halinde olan bir bütünüz.
Şarkı, bir kıtasal kayma yüzünden ayrı düşmeleri halinde birbirlerine doğru yüzmeye söz veren iki aşığı anlatıyor. Buradaki kritik nokta, aralarındaki aşktan ziyade yüzyıllar sonra fosilleri bulunmadığı sürece kimsenin onlara ne olduğunu bilemeyecek olması. Tıpkı bizim tüm kıtaların zamanında birleşik olduğunu bilmemizin tek sebebinin aynı canlı türüne ait fosillerin iki ayrı kıtada bulunmuş olması gibi…
Sadece duygu yüklü bir jeolojik yolculuk değil söz konusu olan, bu düşünceler kendime ait bir perspektif geliştirmeme de yardımcı oluyor. Mesela şahsi problemlerimiz bize evrenin en önemli meseleleri gibi görünse de nihayetinde hepimizden geriye sadece fosillerimiz kalacak, o da eğer yeterince şanslıysak.
Dünyayı 65 milyon ışık yılı ötedeki bir gezegenden gözlemleyecek kadar güçlü bir teleskoptan tam şu an gezegenimize baksaydık gördüğümüz şey dinozorlar olurdu. Durum buyken var olduğumuzu nasıl kesin olarak bilebiliriz ki?
Yaptığın müziğin “Yapısal olarak Morricone’vari, az bir şey de David Lynch esintili” şeklinde tanımlanmışlığı var. Bir film meraklısı olarak sinema sanatındaki ilham kaynaklarını da öğrenmek isterim.
Geçtiğimiz birkaç yılda film müzikleriyle, nasıl yazılıp nasıl orkestraya aktarıldıklarıyla yakından ilgilenmeye başladım. Bu da sanırım bu albümde müziğimi nasıl aranje ettiğimi etkiledi. Bu eserimde sinema alanından spesifik ilham kaynaklarım olmasa da genel olarak beni en çok kimlerin büyülediğini aktarabilirim. İlhamlar listemde Yorgos Lanthimos ve Paolo Sorrentino büyük öneme sahip, kendimi kaybolmuş hissettiğim anlardaki başlıca sığınağım ise Miyazaki.
Müziğin böyle sinematikken konserlerini de belli bir görsel estetikle birleştirerek sergileme planın var mı?
Beş yıldır illüstratör ve multimedya sanatçısı Cecilia Valagussa ile çalışıyorum. Görsel projemiz Fossick Project’in Until We Fossilize‘ın ortaya çıkmasında büyük katkısı oldu. Cecilia bana albüm kapak görseli gibi görsel projelerde yardım etmenin yanı sıra Shy Heart‘ın müzik videosunda da yer aldı. İki boyutlu bir kedi kuklasına analog projektör yardımıyla hayat veriyor videoda.
Şimdilik görsel/işitsel nitelikte bir konser düşüncem yok, ama gelecekte bu konsept üstünde uğraş vermek isterim.
Albümdeki vokal aralığın hayli etkileyici, mesela Birdsong‘da Björk gibi büyük şarkıcılardan aldığın ilham çok bariz duruyor. Vokalistler içinde en büyük kahramanlarını saymanı istesem?
Okula giderken bol bol caz dinlerdim ve insan sesinin bir enstrüman olarak kullanılabileceği fikrine aşık oldum. O sıralar ses genişletme teknikleriyle hayli ilgiliydim, o alandaki en büyük ilham kaynaklarım içinde Norveçli şarkıcı Sidsel Endresen vardı. Anohni de büyük bir ilham kaynağı. Björk, elbette. Ayrıca Shara Nova (ve projesi My Brightest Diamond), Norma Winstone… Daha güncel vokal kahramanlarım içinde ise Moses Sumney ile serpentwithfeet’i anmasam olmaz.
Şu günlerde neler dinliyorsun?
Kaiytlin Aurelia Smith’i dinlemeye doyamıyorum son zamanlarda. Yavaş yavaş hayat bulan, büyüleyici, zengin ve renk dolu sonik alanlar yaratma becerisine hayranım. Emile Mosseri ile yaptığı son albümü I could be your dog‘a bayıldım.
Güncel röportajlarımda sık sık sorduğum bir kapanış sorusu bu, senin işlerinle de uyuştuğunu düşünüyorum: Mezar taşına şimdiye dek karaladığın şarkı sözlerinden birini yazdırabilseydin hangisini seçerdin?
Hahahaha… Komik soru.
Herkes “Henüz yazmamışımdır” diyor mudur acaba? 🙂
Bir cevap vermek zor, ama Somebody New‘un nakaratı bir mezar taşı üstünde çok iyi işler sanki: “Ben bu muyum yoksa sen mi beni böyle görüyorsun? Teslim olup yoluma devam edebilir miyim, yeni birine dönüşebilir miyim?“
Until We Fossilize 5 Kasım’da Fire Records etiketiyle yayında.
Marta Del Grandi’nin Bandcamp profiline şuradan göz atabilirsiniz.