Mannequin Pussy geçtiğimiz ay I Got Heaven adındaki yeni albümlerini çıkardı. Türüne tabii ki en başta indie punk/rock demekle birlikte heavy shoegaze yakıştırması da yapmak istiyorum. Sebeplerini yavaş yavaş açacağım. Her şeyden önce meseleye çok basit iki yorumla girmeyi tercih ederim. Bir, bu albümü dinlerken sokağa atılmış kimsesiz köpekler gibi hissettim (her gün öyle hissediyorum). İki, elektro gitarla eşlik etmesi muazzam bir albüm, denenerek onaylandı.
Sokağa atılmış köpek gibi hissetmemin tek sebebi sadece eşsiz yaratıcılığım ve duygusal derinliğim değil. Albümün ilk şarkısı “I Got Heaven” ve de spesifik olarak vahşi köpekler albümün temasında var. “I Got Heaven”ın punk bir girişle:
I went and walked myself
Like a dog without a leash
Now I’m growling at a stranger
I am biting at their knees
sözlerini haykırması üzerine nakaratta geçiş yaptığı shoegaze havası oldukça agresif ve bir o kadar da şarkıya akışkan bir kırılganlık veriyor. Romantik unsurlar üzerinden bu hissi anlatan dil, albümün genelinde de büyük miktarda kullanılıyor. Yarı üzgün, yarı sinirli, yapayalnız bırakılmış ve sert bir karakter. Tam benim havalarım. İkinci şarkı “Loud Bark” da aynı tarzda devam ediyor. Şarkının ilk yarısı yavaşça “Not a single motherfucker who has tried to lock me up” sözleriyle başlıyor ve vahşice korudukları özgürlüklerini anlatmaya devam ediyor. İkinci yarıda “I got a loud bark, deep bite” sözlerinin sinirle ve bağırarak tekrarlanması ile karakterlerinin sertliğini bastırarak hissettiriyorlar. İlk iki şarkıda efsanevi punk grubu Pixies ile özdeşleştirilmiş loudquietloud tarzı kendini gösteriyor.
Albümün devamında ya baştan sona shoegaze ya da baştan sona punk şarkılar var. Yumuşak ve kırılgan bir tonla sonsuz aşk sözleri isteyen bir karakter var. Aynı anda da saf duygularının hepsi mahvedilmiş ve kirletilmiş olduğu için deliye dönmüş ve kendini koruyan bir yalnızlık var. Bu ikisi arasında gerek şarkı içinde, gerek şarkıdan şarkıya albümün tamamında geçişler olması yoğun bir anlatım yaratıyor. Muhteşem bir çaresizliğin sonucu olan bu defans mekanizması, ne yazık ki, düzgün olan bir insanın kendini korumak için kendini kaybederek agresifleşmesidir. Eğer hayattan bekledikleri sonsuz aşk sözlerini yaşayabilmiş olsalar uysal köpekler gibi mutlu olacak insanlar, kalp kırıklıklarıyla ve terk edilip bırakılmalarıyla sözlerde geçen kuduz sokak köpeklerine dönüyor. Duygu kontrolünü yapmaları da iyice dengesiz bi hal alıyor haliyle. “Üzülür müsün, güler misin, ağlar mısın?” temasında konulardan bahsediyor olmaları anlatımlarını da çok sağa sola çekiyor. Güçleri ve şiddetleri ise bu durumu kaldırabiliyor ve kaldırabilmeye de devam ederler gibi duruyor.
Tüm bu bahsettiklerimin yanında elinden geldiğince iyileşmeye ve ayakta kalmaya çalışan grup, hislerini olgunca kanalize edebilmek için içlerinde bulmaları gereken sesi buluyor gibiler. Öyle ki, 2014 yılından bu yana beşinci albümleri olan I Got Heaven benim için en başarılı albümleri olarak yer eder. “Slay” üyeleri ve progresif dilleri ile eserlerini modern punk için güzel bir iş olarak kesinlikle sayarım.