Caligula az çok keyifli olduğunuz anlarda dinlenecek bir albüm değil. Hüzne meylettiğiniz anlarda ise katiyen dinlenecek şey değil, zira hüznümüzün dahi bir romantikliği var. Caligula dünya ve düzen tepenize bindiğinde ve camı açıp sokağa doğru haykırmak istediğinizde size yepyeni ufuklar aralayacak bir albüm. Kolay bir tecrübe sunmuyor kulak verenlere, ancak yolun sonunu gören yoldaşlarını ödüllendirmeyi de iyi biliyor.
Kristin Hayter‘ın, yani sahne mahlasıyla Lingua Ignota‘nın akla getirdiği ilk isim -esasında oldukça doğal biçimde- Yunan deneysel müzik insanı/büyücüsü/iblisi Diamanda Galas. Hayter operayı metal müzikle, folk tınılarını klasik müzikle, white noise‘u endüstriyel müzikle buluşturdukça kendi cehenneminden memleket manzaralarını gözümüzün önüne bütün çıplaklığıyla getiriyor, başta erkekler kavmi olmak üzere insan ırkına olan nefretini Galas’ınkini aratmayan bir dünyadışılıkla kusuyor. (“Zehir İşini Bitirmezse Köpeklerim Bitirir”, “Nefretim Tek Başıma Beni Ayakta Tutuyor” gibi başlıklar sağolsun, hiç de abarttığımızı düşünmüyoruz.) Bu çiğ öfkeyi biraz daha klasik müzik etkileşimleriyle sentezlemesi, Caligula‘yı zorlayıcı olduğu kadar büyüleyici bir deneyim haline getiriyor. Avına pusu kuran bir denizkızının şarkısına aldanan denizciler misali hayretlere düşüyor, ahenkle ve şevkle kendi karanlık sonumuza doğru adım adım yaklaşıyoruz.
Yıllarca klasik müzik eğitimi alan Kristin Hayter’ın Lingua Ignota kimliği, tıpkı müziği gibi inanılmaz geniş bir skalada seyrediyor. Bach, Chopin gibi ustaların ya da Godflesh, Laibach gibi daha sert ekiplerin Hayter üzerindeki tesiri devasa olsa da The Birthday Party, Einstürzende Neubauten ya da Throbbing Gristle gibi kült 80’ler ekiplerinin verdiği ilhamı da görmezden gelemeyiz. Müzik Hayter’ın dayanağı ise modern dünya katalizörü, orada da hepimizin sunduğu ilhamlar devreye giriyor. Velhasıl, dinleyeceğiniz müzikleri tutumla ve itinayla tüketiniz.
PUANLAMA: 9/10