“Kumadam uyuyanlara gelir, gözlerine rüyalar ve kabusları getiren kumlarını döker. Kumlar sabah uyandığınızda çapaklara dönüşmüş olurlar. Hem romantik hem korkunç, hem katı hem biçimsiz, hem dostane hem sinsi bir kahramanıdır dünya kültürünün. Yunan mitolojisinde Morfeus, Mısır’da Kai’ckul’dur. Hayal aleminin yöneticisi ve kendisidir.”
Nugo Sebil, Kadıköy’ün hatırı yeterince sayılmayan yeraltı müzisyenlerinden biri. Daha önce The Rorschach Audio, Dream Walker ve Kargalar gibi projelere imza atmıştı. Bu seneki atılımı ise tek kişilik bir proje olan Kumadam’ın ilk albümü Ölülere Ninniler oldu. Post-punk ile darkwave sularında gezinen bu yarım saatlik kayıt, adından tahmin edilebileceği üzere yazar Neil Gaiman’ın Sandman çizgi romanlarından alıyor ilhamını belli bir ölçüde. Haliyle ortaya çıkan şey de fazlasıyla karanlık bir iş. Ancak bütün bu siyahlığın arkasında öyle bir umut seziyorsunuz ki, Sebil’in projesine “hippi goth” gibi bulunmaz bir sıfat koymak sanıyorum abes kaçmayacaktır. Alttan alta ilerleyen protest temalar bulmak da mümkün sözlerde, yine de ne kadar dinlerseniz dinleyin tam olarak emin olamıyorsunuz.
Şarkı adlarının da doğruladığı üzere topraktan çıkıp boşluğun kendisine ulaşan, düşlerini inşa etmeyi seven fanilere adanmış bir kayıt Ölülere Ninniler. Gaiman’ın eserlerine yapılan bariz göndermeler dışında albümün Edgar Allan Poe vari bir tonu olduğunu da söyleyebiliriz. Hepimizin içinde ve birlikte yaşadığı karanlık, bu albümde iliklerimize kadar işlerken ne ilginçtir ki hayat ve ışık aşılayabiliyor aynı ölçüde. Elde edilmesi kolay olmayan bu tonu başarıyla tutturması bile Kumadam’ı 2017 yerli sahnesinde gerçekleşmiş en iyi olaylardan biri olarak görmek için yeterli bir sebep. Nugo Sebil’den daha fazla şey dinlemeyi dört gözle beklerken “Devler Düştüğünde”’nin sözleri yankılanıyor kulaklarımızda: “Görüşeceğiz biz yine, devler düştüğünde.”