Camberwell, Londra çıkışlı post-punk-ımsı grup This Heat; Brixton’daki eski bir et fabrikasının yıkılma öncesinde bir sanat kolektifine kiralanmasıyla stüdyoya dönüşen et deposunda Deceit albümünü -büyük bir kısmını- kaydederken avant-prog, endüstriyel (üçlünün bunların arasında en nefret ettiği), krautrock, free-jazz, deneysel, art-rock artık ne derseniz, etiketleriyle anılmaya pek kulak asmadı. Daha çok görsel sanatçıları barındıran bu eski fabrikada depo dışında ellerine bir şey kalmamış, yaptıklarına katkısı bile olmuş gibi. Bullen ve Hayward’ın eski asker olmasının sözlere apaçık travmatik etkisi, o dönemlerde Reagen ve Thatcher’ın yükselişi diye sayacak olursak bitmeyen bu listeye bakılınca This Heat’in en çok da punk olarak nitelenmesi anlayışla karşılanabilir. Özellikle de Williams’ın tape looplarına sırtını yaslayan müzik prodüksiyon teknikleriyle ruhsuz -bunun için ilave çabalarla- vokallerini olabilecek en dehşet verici sonuca sürükleyen Deceit, yukarıda sayılan hangi müzik türünü düşünüyorsanız onda çığır açacak hâle geldi en sonunda.
Charles Bullen, Charles Hayward, Gareth Williams tarafından kurulan grupta sınırlı bilgisi yüzünden This Heat’in müzisyen olmayanı diye anılan üye Williams, Hayward’a bakılırsa grubun en çok ihtiyacı olan sorgulama güdüsünü doğurmuş. Şarkıların oluşma sürecinde grubun bir üyesi onları anlamıyorken, yalnızca gelenekselleşmiş uyumu göz önünde bulundurma zorunluluğu da ortadan kalkıyor neticede.
Deceit, nükleer savaşın yaratacağı paranoyadan bahsetmekte, reklamlar ve tüketimle üstü örtülmeye çalışılan, varsayılan apokaliptik yıkım sonrası cinneti bütün çıplaklığıyla anlatmış. Tüketimi geçici bir hazdan kolonizasyona kadar farklı açılarla yorumlayan bu albümün 6. parçası Makeshift Swahili, tarih, dil, sanat diye bildiklerimizin tek bir aleve bakacağını anlatır. Feryatla eşlik edilen vokallerle yaydığı endişeyi akıl almaz perküsyonuyla ve drone efektleriyle ayrıca artıran örneklerden biri.
Avrupalı tüccarların Amerikan yerlilerine alkol satarak büyük oranda ölümlere sebep olmasından bahsedilen “Biz sana alkolü verdik, sen de bize toprağını/Beyaz adam yalan söylüyor“ sözleri de sömürgeyi, tüketimle perdelemeye çalışmanın getirisi. Amerikan Bağımsızlık Bildirisinden Independence, eleştirisini Roma İmparatorluğu üzerinden anlatarak Konfederasyon hareketleriyle bağdaştıran ve ismini Roma İmparatorluğu’nun mutlak yasama ve yürütme simgesinden alan S.P.Q.R. gibi parçaları düşünecek olursak politik taşlamalarla oldukça yüklü bir albüm.
This Heat, global etkisi olan politik veya sosyal hadiselerde ya canlı performansla ya da box setler ve compilationlarla ortaya çıkıyor, bitince uyuduğu yere geri dönüyor. Tarih kendini tekrar ediyor ne kadar çok klişe bir söze dönse de This Heat’in “History repeats itself/…a kiss won’t mean goodbye/When Johnny comes marching home” sözlerine bakarsak, albümün bütün büyüsü de bizzat buydu. Hayward’ın bir röportajda This Heat’in streaming platformlarına pandemi sonrası dönüşünü “This Heat’ten kaçılmaz, geri dönmesi gerektiğinde dönüyor.” diye yorumladığını söylemekte yarar var.
Albümün kapağı; Williams, partneri Nick Goodall ve fabrikayı stüdyo olarak kullanan diğer görsel sanatçılardan biri olan Laurie Rae Chamberlain tarafından; gazeteden Ronald Reagen, Nikita Khrushchev, Leonid Brezhnev ve Protect and Survive broşüründen çeşitli fotoğrafları toplayıp tasarlanmış. Maske şekline sokulup Williams’ın kafasının üzerine fotomontajlayarak tanıdığımız Deceit kapağına dönüştürülmüş. Albümün isminin Deceit, yani aldatma anlamına gelmesi de kapaktan veya sözlerden çok uzak bir anlama gelmiyor; kölelik, milliyetçilik ve soykırımla halkın aldatılması, bölerek ya da kafasına işleyerek.