1947’de Edinburg International Festival’da festival programına dahil olmamasına rağmen “kenarda köşede” gösterilerini yapan sekiz tiyatro grubu ile başlıyor Fringe festivallerinin tarihi. Dünyada birçok fringe festivali bulunuyor, USAFF (U.S Association of Fringe Festivals) bünyesindeki onlarca Fringe’i birkaç kalemde tanımlıyor. Bunlardan ilki, festivallerin tek bir odak performans tipine değil çeşitli disiplinlere açık bir yelpazeye sahip olmaları yani bir Fringe festivalinde pantomim de, dans da, tiyatro oyunları da, kukla gösterileri de izleyebiliyoruz. Bunun dışında festivallerdeki başka bir ortaklık da katılımı erişilebilir kılmaları. Bunu hem katılımcılar için hem de seyirciler için yapıyorlar. Genellikle bilet ücretlerini düşük tutmaya çalışan bu festivallerin amacı seyircilerin katılım imkanlarını genişletmek öte yandan profesyonellik zorunluluğu koymayarak amatör ekiplerin de katılımını teşvik etmiş oluyorlar. Fringe’lerin başka ortaklıklarının arasında performansların sürelerinin teknik kısıtlılık ve yoğun katılım sebepleriyle kısa olması sebebiyle, Fringe festivallerindeki gösterilerin süresi genelde 60 dakikayı geçmiyor.
Genel hatlarıyla Fringe festivallerinden bahsettikten sonra Türkiye’deki İstanbul Fringe Festivali’ne odaklanabiliriz. Bu yıl üçüncüsü yapılan İstanbul Fringe Festivali’nin kendi internet sitesinde belirtildiğine göre festivali yapma fikri ilk olarak 2017’de çıkıyor ve çalışmalar sonucunda ilk festival 2019 senesinde yapılmış oluyor. Ardından 2020’de pandemi koşulları sebebiyle online şekilde gerçekleşen festival bu sene 18-26 Eylül tarihleri arasında hibrit şekilde gerçekleştiriliyor. Festivalde üç çeşit etkinlik var, online etkinliklerin bir kısmı kayıttan verilirken bir kısmı da dijital şekilde canlı veriliyor. Bir yandan da çeşitli mekanlarda fiziksel gerçekleşen performanslar devam ediyor.
Bugüne kadar online olarak izleme fırsatı bulduğum üç performanstan ilki İspanya’dan Oblivion performansıydı. Bir araf anlatısı olan dans performansı, “baş döndürücü” bir etkiyle seyircideki zaman algısını anlatmak istediği tema ile paralel bir şekilde kırıyordu. İkinci gösteri de Almanya’dan iki performans sanatçısının yer aldığı Momento performansıydı, bu performansın özellikle sevdiğim kısmı çekimlerindeki profesyonellik oldu, çünkü pandemi sürecinde birçok online gösteri izledim ve benim için bir sahne performansının çekiminin yapılması oldukça kritik bir konu. Genellikle rahatsız edici çekimler yüzünden performansın anlattığını anlamakta zorlanabiliyorum ama Momento’da kullanılan çekim bence takdire şayandı. İzlediğim bir diğer performans da ABD’den Unorthodox performansıydı, bu performans Netflix’teki Unorthodox dizisi gibi ilhamını aynı adlı kitaptan almış. Mekan olarak bir çatı tercihi yapılan bu gösteriyi de izlemek çok keyifliydi.
Bahsettiğim etkinliklerin dışında paneller, atölyeler ve oyunlar da hala devam etmekte, kesinlikle desteklenmesi ve takip edilmesi gereken bu festivali bizimle buluşturdukları için İstanbul Fringe Festival ekibine teşekkür etmeliyiz. Dünyada böyle uzun bir geçmişe sahip bu akımı İstanbul’da görmek benim gibi amatör şekilde tiyatro yapmaya çalışanlar için büyük bir kazanım, seyirciler için de dünyadaki alternatif yaklaşımları ve performansları görebilmek için büyük bir fırsat elbette. Önümüzdeki yıllarda da heyecanla etkinliklerini bekleyeceğimiz bu festivalin ekibine şimdiden seneye için başarılar diliyoruz.