Karanlık bir odadayız. Niye ki? Burada ne işimiz var? Bilmiyoruz. Ama bu yabancı mekanda gezinmekten de geri durmuyoruz. Ne de olsa yeterince bakınırsak karanlığın içinde sınırsız sayıda ilham bulabiliriz, bunu biliyoruz. En azından Archy Ivan Marshall bu düstura fazlasıyla inanıyor. Müziklerinde hem kusursuz bir kara filmin soundtrack’ini hem de zifiri karanlıkların içinden çıkmış bir deneyselliği bulmamızın sebebi de bu. Uzaylıların işlettiği, tütün kokusunun havayı doldurduğu bir gazinodan fırlamış, serserice besteler icra ediyor Marshall; veya buradaki ismiyle King Krule. Yola bundan 7 sene evvel Zoo Kid adıyla çıkmıştı, daha 16 yaşındaydı. O günden bugüne kendisi nice rumuzla nice projelerin peşinden koştu, en sonunda King Krule isminde karar kıldı. Adını “bluewave” koyduğu bir müzik türü yarattı; post-punk’ı jazz ile, hip-hop’ı darkwave ile buluşturdu, tümüyle orijinal bir sound yarattı kendine.
Archy Marshall’ın King Krule adıyla yayımladığı ikinci albüm The Ooz’u dinledikçe aklıma müzikal anlamda referans alınabilecek, birbirine hiç benzemeyen bir sürü albüm geliyor: Beck’in Odelay’i, The Residents’ın Commercial Album’ü, Wire’ın Pink Flag’i… Öte yandan Marshall’ın bu albümlerden ne kadar etkilendiği veya herhangi birini dinleyip dinlemediği konusunda hiçbir fikrim yok. Kendi kahramanları arasında Elvis Presley, Fela Kuti ve Billy Bragg’i sayıyor mesela, ama müziği bu insanların da hiçbirine benzemiyor. Dolayısıyla Marshall’ın müziklerine bu çağda bulunması cidden güç olan “eşsiz” sıfatını rahatlıkla yapıştırabiliriz. “Biscuit Town”a bir kulak vermenizle birlikte bu eşsiz müziğe ilginiz de kabarıveriyor, daha fazlasını istiyorsunuz. Sırada bekleyen “The Locomotive” ise elbette ilk şarkıda oluşan beklentilerinize hiç yanıt vermiyor. Punk’ı jazz ile buluşturan bu vizyon kesinlikle öngörülemez bir delilik, The Ooz’u oluşturan 19 şarkı da bu durumu fazlasıyla yansıtıyor.
(King Krule’dan başka kim “Logos” ile “Half Man Half Shark” gibi iki uç parçayı aynı albüme koyup bu hareketini mantıklı kılar derseniz, Igorrr örneğini verebilirim; ki o da King Krule’a hiç benzemiyor ve bir yazıyı kesinlikle hak ediyor.)
Bir saati aşan süresiyle The Ooz, hem Archy Marshall’ın bugüne kadar yaptığı en hırslı iş hem de 2017’nin en havalı albümlerinden biri. Albümün sıklıkla değişen modundan alacağınız keyif ise biraz da sizin modunuza kalmış. Ne de olsa bir sanat eserinin yorumlanmasında üreten kadar alımlayıcı da söz sahibidir, karşılıklı bir anlayış bu sebeple önemlidir. Bildiğiniz bütün sınırların şarkıdan şarkıya böylesi bir tempoda erimesi, yanlış zamanda fazlasıyla yorucu bir deneyim olabilir. Cesur olup zaman kavramından soyutlanmaya karar verdiğinizde ise karşınızda yıllar içinde kültleşmeye aday bir klasik bulabilirsiniz.