Banner Görsel: Berat Pekmezci
Hazırlayan: Deniz Ekim Tilif
Çalışkan ve kalite konusunda istikrarlı grupları takdir etmemek elde değil. Her fikrin, her tarzın 360 farklı açıdan değerlendirilmiş gibi durduğu rock’n roll müziğinde hala insanı enerjileriyle şaşırtabilen yeni gruplar keşfetmek daima bir mutluluk kaynağı oluyor biz dinleyiciler için. Söz konusu King Gizzard & The Lizard Wizard olunca ise bu grupların günümüz müzik sektöründe ironik bir biçimde gözlerden kaçıyor olduğunu ve dinleyicilerden gerekli karşılığı göremedikleri gerçeğini bir kez daha hatırlıyorsunuz. King Gizzard -grubun ismi Jim Morrison’ın lakabı Lizard King ile gruba düşünülen ilk isim Gizzard Gizzard’ın birleştirilmesiyle ortaya çıkmış- 70’ler müzik sahnesinde ortaya çıksaydı günümüzde Erkin Koray, The Kinks, Frank Zappa ve Pink Floyd hayranlarının zevk olarak ortak bir paydada buluşacağı, efsane statüsüne çoktan erişmiş, belki de Rock and Roll Hall of Fame’de yerine kavuşmuş bir ekip olurdu. Günümüz dünyası şartları altında ise şimdilik yeraltı sahnesinde kendi küçük ve sadık hayran kitlelerine sahip olmaktan mutlular.
Gizzard üyeleri saykodelik rock sahnesinde kendi konumlarına kavuşabilmek için bundan 7 sene önce Avustralya’dan yola çıktı ve bitmek bilmeyen enerjileriyle kendilerine denk gelen herkesi afallatmayı başardılar. “Kıyamet yılı” 2012’den bu yana dünyamıza 10 adet uzunçalar getiren bir gruptan söz ediyoruz, üstelik verdikleri demeçlere bakılırsa 2017’nin sonunda bu sayı 13’e çıkacak. Bu üretkenliğin arkasındaki isim ise grubun lideri Stu Mackenzie. Şarkıların neredeyse tamamının altında imzası olan bu genç adam, arkadaşlarıyla birlikte yoğun bir müzikal hafızaya sahip. İcra ettikleri müzikte progresif rock’tan, jazz’den, folk’tan ve hatta Anadolu rock’tan izler farketmek mümkün. Mackenzie de Erkin Koray başta olmak üzere Anadolu rock sahnesinin büyük bir hayranı, hatta grubuyla olan kimi konserlerine Türk bayraklı bir tişörtle katılıyor. Mackenzie ve yoldaşları bu senenin başında hayranlarına sene sonuna kadar 5 albüm çıkaracaklarının sözünü vermişti. Bunların ilki Flying Microtonal Banana adıyla şubatta yayınlandı. Üçüncü albüm Sketches of Brunswick East yolda. En güncel albüm Murder of the Universe ise geçtiğimiz günlerde önümüze sunuldu.
Albümün kulaklardan kaçmayacak ilk özelliği, taşıdığı epik skala. Bize evren kadar geniş bir kapta sunulmuş 3 adet absürd bilimkurgu öyküsü dinliyoruz, 45 dakika süren bu yolculukta karşımıza cyborg’lar, yapay zeka teknolojisi, Frankensteinvari yaratıklar çıkıyor ve bize büyük bir kıyameti, evrenin katliamını anlatıyorlar. Bu özelliğe uygun düşecek bir biçimde, Murder of The Universe Gizzard’ın hem en en progresif hem de en sert işi olmuş; distortion’lı gitarlar kıyameti bize buram buram hissettirirken anlatılan hikayeler bizi yerimizden alıp oradan oraya fırlatıyor, deliriyor, enerjisinin tüm zerresini üstümüze kusuyor. Eğlence unsuru ise yine her yerde, neredeyse 5 boyutlu bir filme gitmek gibi bir deneyim, ama bu defa hayalgücünüzü sınırlayan bir görsellik veya hareketinizi kısıtlayan emniyet kemerli koltuklar yok.
Albümde anlatılan 3 hikayenin ilki olan 9 parçalık “The Tale of the Altered Beast” şeytana uyma teması üstünden ilerliyor; hikayelerde anlatılan “yarı insan yarı canavar” yaratığın peşindeyken tutkularına esir düşüp ona dönüşen bir adamın hikayesini dinliyoruz. İkinci hikaye “The Lord of Lightning vs. Balrog” aydınlığın ve karanlığın çarpışmasını tema ediniyor. Son hikayemizin adı “Han-Tyumi & The Murder of the Universe”. Grubun yer yer heavy metal’e kaydığı bu son süit, albümün açık ara en absürd hikayesine sahip: Bilinç kazanan bir cyborg, robot olmasından dolayı yapamayacağı iki şeye hasret duyar: ölebilmek ve kusabilmek. Bu ilhamla tek amacı kusmak olan yeni bir yaratığa hayat verir. Bu yaratık aşkına karşılık vermeyince cyborg makineyle birleşir, bu da makinede bir arızaya yol açar ve sonsuz şekilde kusarak evreni öldürür. Frank Zappa albümlerinden fırlama gibi duran bu absürd konsept ile huşu içinde dinlediğimiz progresif bilimkurgu eseri de nihayetine erer.
King Gizzard & The Lizard Wizard’ı çılgın ve saykodelik işleri seven herkese gönül rahatlığıyla önerebilirim. Daha sakin kafalı bir şeyleri tercih ediyorsanız bir önceki albüm Flying Microtonal Banana’yı tercih edebilirsiniz. Murder of the Universe ise epik bir uzay saykodelik rock’ı olarak grubun belki de en uçarı albümü olarak kayıtlara düşülebilir. Bu ekibi bir gün ülkemizde de izleyebilirsek hiç kuşkusuz tüm kurtlarımızı dökebileceğiz, enerji tazeleyeceğiz. O vakte kadar müziklerini sindirmesi var tabi. Bu işe hazırlıklı girdiğinize emin olun, duruma bağlı olarak korkudan veya hayranlıktan bayılacaksınız.