Kathara Deftera ya da bilinen bir başka adıyla “temiz pazartesi” 11 Mart itibariyle başlamış olan bir Rum-Ortodoks geleneği. Bugün Rum kültüründe arınışa doğru atılmış bir adım olmakla beraber hayvansal her türlü gıdadan uzak durulan büyük orucun da başlangıcı olan pazartesi günü. Bu gelenek özellikle İstanbul Rumları arasında oldukça önemli yer tutmakla beraber bugün İstanbul’un belki de kalbi olarak adlandırılan semtlerinde pek çok eğlenceli etkinliğe ev sahipliği yapıyor.
Baklahorani kelimesi adından da anlaşılacağı üzere, ‘Kathara Deftera’ ya da Türkçe deyimlere de yerleşmiş olan ‘Apukurya’ gününde başlayan oruçla yönelinen, baklagiller ve özellikle Rumlar arasında bu dönemde sıkça tüketilen bakla yemeğinden ismini almış olan köklü bir eğlence geleneğinin adı. Baklahorani yalnızca bir eğlence-tatil günü, yortu veya bayram gibi değerlendirilmekten öte; önemli bir kültürel kod, şehir okumaları içinde belki de Rum gelenekleri ve değişen İstanbul silueti açısından önemli ipuçları teşkil etmekte.
Şehir adını verdiğimiz bu çok
kültürlü yapı içerisinde, belki de en renkli mozaiklerden biri olan müzik ve
eğlence gelenekleri bir coğrafyanın tarihinin aktarımında ve bugün benim de
ailemin içinde yer aldığı gibi, bir azınlık halkının adetlerini yaşatmasında
önemli bir yer tutmakta.
Bir 19.yy geleneği olan bu karnaval haftası, büyük oruç günüyle son bulurken;
Rum halkı bugün yaklaşırken kılıktan kılığa girerek renkli maskeler takıp,
eğlenceler düzenlemekte ve renkli uçurtmalarla panayırlarda bir çeşit uçurtma
bayramı da kutlamakta.
Bugün hâlâ Galata ve Pera’dan Aziz Demetrios Kilisesi’ne bir resmigeçit gerçekleştirip, Tatavla’da bir panayırla son bulan bu etkinliği düzenleyen Rumların, geleneklerini yaşatmaları adına çeşitli etkinlikler düzenlenmekte.
Bunlardan sonuncusu Pera Müzesi’nde 1 Mart 2019’da ücretsiz gerçekleşen, “Bir İstanbul Karnavalı, Απόκριες στα Ταταύλα/Baklahorani” konseriydi ve şüphesiz en anlamlılarından biriydi. Çünkü aslına uygun biçimde şehrin bu noktasında ve müziko-kültürel hafızanın da bilincinde bir içerikle sunulan konser, tıpkı 19.yy İstanbul’undaki festival havasını hissettirecek sıcaklıktaydı.
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün yeni açılan birimi “İstanbul ve Müzik” Araştırma Programı (İMAP) çerçevesinde gerçekleşen etkinlikte Midilli’den Solon Lekkas’ın amane ve dansları, Atina’dan Kyriakos Gkouventas’ın kemanı ve curası, Selanik’ten Vasileios Kasouras’ın lavtası, Evangelos Paschalidis’in santuru ve İstanbul’dan Stelyo Berber’in sesi; yeniden Apukurya’nın insanın kanını kaynatan havasının hissedilmesine bir nebze de olsa sebebiyet verdi.
Apukuruya çok kez eğlencenin ve
neşenin bir çeşit rezalet ve günü kutlayanların da ahlaksız ve aşağı görülmesi
sebebiyle uzun yıllar İstanbul’da ve onun değişen siluetinde gizliden
kutlanmaya devam etmişti. Oysaki etimolojik olarak “eti kesmek”
anlamına gelen bu temiz pazartesi günü bir çeşit bahar bayramı gibi Rum halkı
arasında eğlencelerle, şarkılarla ve çeşitli etkinliklerle geçen coşkulu bir
kutlamaydı.
Şehri bir arada tutan ve belki de silueti tamamlayan bu renklerin, kentlilere de mutlak iyi geldiği kanısındayım. Şimdiye dek homojenleştirilerek göz ardı edilen tüm bu yaşanası anlardan öğrendiğim bir şey var çünkü. Bu çok kültürlü katmanlar arasında bulduğumuz çoklu anlamlar, kendini kent hafızasında yeniden yaratmaya kararlı bir dirençle yaşıyor. Hepimiz baharın gelişiyle hissettiğimiz bu coşkuyu başka başka dışa vururken; Tatavla’da, Pera’daki ahşap evlerin cumbalarında yükselen ‘rakılı gün batımları’nın bir Yeni Türkü şarkısından öte, hepimizin kalbinde başka bir yerden çarptığını biliyorum.
Kathara deftera! Tertemiz pazartesiler…