Justice‘in merakla beklenen dördüncü stüdyo albümü Hyperdrama nihayet dinleyicilerle buluştu ve ilk andan itibaren müzik dünyasında büyük bir yankı uyandırdı. Ed Banger Records etiketiyle yayımlanan bu albüm, 2016’da çıkan Woman albümünden bu yana geçen sekiz yıllık bekleyişin ardından Justice’in müzikal evreninde yeni bir sayfa açıyor. Hyperdrama, sadece grubun köklerine geri dönüş değil, aynı zamanda seslerinin sürekli evrilen bir keşfi olarak öne çıkıyor.
Hyperdrama, adeta farklı dönemlerin çarpışması gibi. Dram kelimesi ve ‘hyper-’ ön eki, Justice’in müziği için her zaman uygun tanımlamalar olmuştur. Fakat bu albümde daha yumuşak bir yan da mevcut, Gaspard Augé ve Xavier de Rosnay’in müzikal evrimlerini belgelediği bir çalışma söz konusu. 2000’lerin sonlarındaki Cassius ve Daft Punk geleneğini takip eden, tanıdık Fransız elektro-rock Justice sesleri, 2010’ların geniş ve huzurlu Tame Impala sound’u ile buluşuyor. Kevin Kevinliğini yapıyor, Tame Impala bu albümde sıkça karşımıza çıkan bir konuk ve işbirlikçi olarak dikkat çekiyor.
Albüm, toplamda 13 parça ile elektronik ve disko elementlerinin mükemmel bir dansını sunuyor. Eğer dikkatlice dinlerseniz, rock’n roll nüanslarını da fark edebilirsiniz. Böylelikle Hyperdrama, çeşitli müzik türlerinin dengeli bir karışımını sunarak dinleyicilerine oldukça enerjik bir dinleme deneyimi vadediyor. Albümde Tame Impala, RIMON, The Flints, Connan Mockasin, Miguel ve Thundercat gibi isimlerin katkıları, bu zengin ses paletine katkıda bulunuyor. Ancak bu konuya yeniden değineceğiz!
Albümün açılış parçası “Neverender“, Justice’in alışılmış enerjik açılışlarını aratmayan güçlü bir başlangıç sunuyor. İlk saniyeden Tame Impala etkisini hissediyoruz, sanki Lonerism albümünden bir şarkı gibi başlıyor. Hemen ardından gelen “Afterimage“, synth melodileri ve Kevin Parker’ın vokalleriyle dinleyiciyi başka bir dünyaya taşıyor. “Dear Alan“, French House türüne bir saygı duruşu niteliğinde ve Alan Braxe’ye ithaf edilen bu parça, albümün en öne çıkanlarından biri.
“Generator“, Justice’in imza sesini mikroskop altına alarak devasa bir ekrana yansıtan bir parça. Bas köprüsü boyunca akıcı bir groove ve kusursuz prodüksiyon, dinleyicilere adeta bir müzikal şölen sunuyor. “Incognito“, M83’ün etkilerini hissettiren geniş davul ve açık alanlar ile başlayan, ardından hızla sıkı bir funk patlamasına dönüşen bir parça olarak dikkat çekiyor. Bazı şarkılarda Ulver’in Perdition City albümüne göndermeler varken, inanılmaz sahne görselleri de birçok parçada duyduğumuz “side-chain kick” ses efektinin pompalayıcı etkisiyle birleştiğinde adeta “bu albüm metalci kopartıyor” diyebiliriz.
Hyperdrama hem eski hem de yeni hissettiren bir albüm. Konukların albüme kattığı lezzetlere rağmen, tartışmasız bir Justice albümü. İlk albümün DNA’sı, Daft Punk benzeri bas solosu ve Mussorgsky tarzı yaylılardan ‘Generator’da, ‘Muscle Memory’nin parçalanmış ve düşen polifonisinde kendini gösteriyor.
Öte yandan, kişisel görüşüm tüm konukların albüme aynı olumlu etkiyi getirmediği yönünde. Örneğin Connan Mockasin’in seslendirmeleri ortaya pek bir şey katmıyor. Miguel’in pürüzsüz vokalleri ise ‘Saturnine’ parçasında, Cassius’un öncülük ettiği indie/electro/Fransız house/disco gitar armonileriyle bir miktar çatışıyor. Bu durum, Justice’in kendi tınılarından bir taviz mi yoksa daha kucaklayıcı bir yaklaşım mı sergilediğini zaman gösterecek.
Justice, Hyperdrama ile müzikal köklerine sadık kalarak ve yeni seslerle harmanlayarak, dinleyicilerine unutulmaz bir albüm deneyimi sunuyor ve dinleyicilerin 2024 yazı için mükemmel bir soundtrack olacak nitelikte. Herkes için olmasa da birçok Justice hayranı için bu albüm, grubun en iyi işlerinden biri olarak kabul edilebilir. Keyifli dinlemeler!