Neutral Milk Hotel Jeff Mangum’un önderliğinde kurulmuş, iki albüm yayınlayıp dağılmış bir deneysel rock grubuydu. İkinci ve son albümleri In the Aeroplane Over the Sea, internetin yükselişiyle beraber kült bir takipçi kitlesi edindi. Bu ekzantrik albüm ve arkada bıraktığı miras, ün ve sanat ilişkisine bir bakış sağlamanın ötesinde müzik tarihinden ilginç bir kesiti oluşturuyor.
In the Aeroplane Over the Sea‘nin enigmatik ve sürreel sözleri hayat ve ölüm, aşk ve kayıp üzerine bir mozaik yaratıyor. Tezatlarla dolu sözlerin en anlaşılmaz yönlerinden biri de Anne Frank’in albüm boyu taşıdığı önem. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerden saklanırken yazdığı günlükle bilinen Anne Frank’in albümde tematik olarak neyi sembolize ettiği yoğun bir şekilde tartışılsa da Mangum buna hiçbir zaman bir açıklama getirmedi. Albüm her ne kadar bütünsel bir anlatım veya doğrusal hikaye izlemiyor olsa da şiirsel ve kriptik kesitlerden ve sözlerden duygusal bir yolculuk oluşturabiliyor. Albüm hem içerik olarak hem de ses olarak tarih içerisinde dağılmış gibi duyuluyor. Bu da herhangi bir bağlama bağlı kalmadan evrensel, zamanı aşan bir sanat eseri ortaya koymalarına fırsat sağlıyor. Enigmatik, bazen cinsel imalar ve dini yorumlar içeren sözler; içerilerinde bir şekilde duygulara ve insanlık durumu olarak adlandırılabilecek toplu deneyimlerimize hitap edebiliyor.
Sözlerin yarattığı otantik ve yoğun duyguyu enstrümanlar ve prodüksiyon da destekliyor. Grup üyeleri ilk albümleri On Avery Island’daki düşük ses kalitesini ikinci albümde geliştirmek için prodüktör Robert Schneider ile birlikte çalıştılar. Ham ve lo-fi bir ses hedefledikleri için Schneider kompresyona bağlı bir distorsiyon tekniği geliştirdi. Bu prodüksiyon seçimi nedeniyle albüm sonik olarak yoğun ve belli boyutlarda gürültülü hissettiriyor. Amatör ve bir garajda kaydedilmiş gibi duyulması bir sürü dinleyici tarafından albümün cazibesi olarak görülse de tahmin edilebileceği üzere niş bir dinleyici kitlesine sahip olmalarını garantiliyor.
Alışılmış rock enstümanlarının yanında daha tarihi bir his ve geleneksel bir ses sağlayan gayda gibi enstrümanlar da kullanarak özgün bir ses yaratıyorlar. Bu çeşitli işitsel elementlerin harmanıyla ve psychedelic esintilerle müzik tarihinde özel bir yere sahip olacak bir deneysel indie rock albümü ortaya koyuyorlar.
Albüm ilk çıktığında kritikler tarafından yeterince olumlu bir tepki aldı, ancak aşırı bir övgüyle karşılanmadı. Grup albümün devamında müziklerine uyumlu bir edada ekzantrik ve yer yer tehlikeli bir turneye çıktılar. Bu sırada internette yeni çıkan mesajlaşma uygulamalarında ve farklı yorum sitelerinde albüm özel bir ilgi toplamaya başladı. Giderek ünlenen ve kült bir takipçi kitlesi oluşan grup bir anda dağılınca doğal olarak hayranları ve müzik medyası için bir spekülasyon konusu oldu. Nedeni açıklanmasa bile Jeff Mangum’un şöhretten ve ilgiden rahatsızlığı olduğu düşünülüyor.
Jeff Mangum; ani yok oluşu, gizliliğine verdiği önem ve karmaşık iç dünyasını gösteren şarkı sözleri nedeniyle sembolleşen ve mistikleşen bir figüre dönüştü. Bir noktada kendisini arayan bir gazeteciye “Ben bir fikir değilim. Ben belli ki yalnız bırakılmak isteyen bir insanım.” diyerek cevap verdiği bir e-posta attı. İlgili bir takipçi kitlesinin ve şöhretin bir sonucu da bu: Bir insandan daha fazlaymış, gerçek hayatın ötesindeki bir figürmüş gibi görülmeye başlamak.
In the Aeroplane Over the Sea, yıllar boyu sadece daha da ünlenerek yorumcuların gözünde tüm zamanların en iyi albümleri arasında yerini sabitledi. Şu an bir kült klasik olmanın ötesinde 90’ların en önemli albümlerinden bir tanesi haline de geldi. Bright Eyes başta olmak üzere birçok indie rock sanatçısını etkileyen grup, 2013’te tekrar birleşip bir EP yayınladı ve tura çıktı. Devamında tekrar dağılarak öngörülebilir gelecekte bir daha birleşmeyeceklerini belirttiler. Mangum’un mirası ise: İç dünyasında yolculuk niteliğinde iki albüm, obsesifçe yorumlamaya davet eden şiirsel şarkı sözleri, bir sürü cevaplanmayacak soru ve tarihe onu yazdığımızda sadece bir insan olduğunu hatırlamamız ricası…