Gewalt: “Gerçeklik Diye Bir Şey Var Mı Bilmiyorum”

Alman endüstriyel no/nut wave post-punk ekibi Gewalt, ikinci albümleri Doppeldenk’i geçtiğimiz aylarda yayınladı. Biz de albümün arkasındaki son derece kaotik hikâyeyi grup üyeleri Patrick Wagner, Helen Henfling ve Sol Astolfi ile Berlin Neue Zukunft’ta verdikleri konser öncesinde konuştuk.

Patrick Wagner: Bu Türkçe bir platformla yaptığımız ilk röportaj olacak. İstanbul’da çalmayı çok isteriz. ABD’de ve Avrupa’nın çoğunda sahne aldık. İngiltere, Türkiye, İspanya, İtalya, Portekiz falan ise şu aşamada hep eksik.

En azından sesinizi duyurarak Türkiye’de sahne almanızı sağlamaya çalışacağım.

PW: Harika. Elbette bunu yapmak zorunda değilsin, ama içinden geliyorsa çok güzel olur.

2024 sizin için oldukça yoğun geçti; yeni albümünüz Doppeldenk yayınlandı, turneye çıktınız… Bu yıla 10 üzerinden bir puan verecek olsanız kaç verirdiniz?

Helen Henfling: Sorma. Gerçek bir kâbustu. (gülüşmeler) Başka da hiçbir tanım getiremem, çünkü şarkıları kaydetmek inanılmaz zordu. Bilmiyorum, süreç baştan sona fenaydı. (gülüyor) Daha açık konuşamam herhalde.

PW: Belki bunun sebebi, bir önceki albüm Paradies’in turnesinde bir buçuk yılda 120 konser vermiş olmamızdır. Stüdyoda pratik yapmaya zerre vakit bulamamıştık. Sonunda bir stüdyo ayarladığımızda “Şu an çok formdayız. İyiyiz süperiz, bizden iyisi yok!” diye düşündük. Kendimize dair hislerimiz böyleydi. Sonra yeni şeyler yazmaya başladık. İki yıl pratik yapmadıktan sonra prova odasına girdiğimizde ise “Bu ne ya? Dünyanın en kötü grubuyuz!” dedik.

HH: Tamamen tükenmiştik.

Bir an “Bu ne ya? Fazla iyi çalıyoruz!” diyeceksin sandım.

PW: Maalesef.

HH: Birdenbire artık hiç de iyi değildik! (gülüyor)

PW: Helen “Gitardan nefret ediyorum, gitar çalmak istemiyorum!” diyordu. Yavaş yavaş kendi tarzımızı bulduk ve müziğe daha fazla synthesizer ekledik. Bu tüm sürecin seyrini değiştirdi, bir anda işler yoluna girdi. Ortaya çıkan albümü seviyoruz. Turnenin ilk ayağı yeni bitti ve doğrusu şimdiye dek çıktığımız en iyi turneydi. 2024’ün kendisi ise tek kelimeyle berbattı. Hepimiz sürekli turnede olduğumuz için işlerimizi kaybettik. “Eyvah!” dedik. Hiç gelirimiz kalmamıştı, çünkü tüm fonlarımız kesilmişti. “O hâlde bu işi nasıl yürüteceğiz?” diye düşündük. Derken eski basçımız albüm çıkmadan tam iki hafta önce gruptan ayrıldı. Kendisine buradan teşekkürler! (gülüşmeler) Durum berbattı. Yetmezmiş gibi bir gün booking ajansımız, “Bu turneyi ayarladık, şimdi bize yavaştan müsaade.” dedi. “Büyük bir metal şirketine geçiyorum. Sizi yanımda götüremem.” dedi. Daha da ayvayı yemiştik. Neyse ki sonunda Sol gruba katılıp her şeyin seyrini değiştirdi. Aramıza yeni katıldı ve birlikte ç çalmak tek kelimeyle gerçekten harika.

Sol, grupla ilk zamanların nasıl geçiyor?

Sol Astolfi: İlk başta çok zorlandım, çünkü çok fazla şarkıları vardı ve birlikte turneye çıkmak istiyorlardı. Daha önce hiç turneye çıkmamıştım. Çok fazla çalışmam gerekti. Sonunda gaza geldiğimde “Daha iyi bir sound gerekiyor!” dediler. Bas partisyonlarını değiştirdim. Zorlu bir görevdi, nihayetinde başardığımız için mutluyum. İnsan engelleri aştığı vakit gerçekten harika hissediyor. Artık yolun ilerisine dair çok heyecanlıyım.

Az önce gelir meselesinden bahsettik. Berlin sanat dünyasında fon bulma konusu gittikçe daha büyük bir sorun haline geliyor sanırım, doğru mu?

HH: Durumun pek parlak görünmediği kesin.

PW: Önümüzde 40 konser daha var. (gülüşmeler)

HH: Bu işin altından nasıl kalkacağımızı çözmek kolay olmayacak, ama kalkacağız.

Halledersiniz.

PW: Çünkü yollarda olmak harika bir şey. Son iki haftayı insan içinde geçirdik; seyircilerden ve organizatörlerden gelen sevgi ve tutku inanılmazdı. Herkes gruba karşı çok ilgiliydi. Bu da bizim için yeni bir şey. Eskiden millet bize deli deyip geçiyordu. “Ucubelere bak!” diyorlardı. Sonra bir anda önümüz olabilecek en iyi şekilde açıldı. Neden bilmiyorum, ama durum bu.

HH: Almanya ve Avusturya’da çok fazla konser verdik, ki bu oldukça ilginçti. Almanca konuşulan ülkelerde bol bol vakit geçirdik.

PW: Evet, son turnede Avrupa’nın diğer bölgelerine Almanya’dan çok daha fazla gitmiştik.

HH: Özellikle Fransa’ya.

PW: Evet. Fransa, Belçika, Hollanda ve ABD’de Gewalt’a verilen tepki farklıydı. “Enerjinizi sevdim! Çok fenasınız!” falan diyorlardı. Burada ise “Bu adam ne diyor? Bunu demesi şart mı? Emin değilim. Değişikmiş. Gerçeği söylüyor, ama buna katlanamıyorum,” modunda takılıyorlar. İnsanlar hep yapay figürleri sever. Gewalt’ın sözleri fazlasıyla gerçek, çünkü biz-

Hakikisiniz.

PW: Hakikiyiz, hiçbir sansürümüz yok. Şiirseliz, ama gerçeğe de çok bağlıyız. En azından benim gerçeğime. ‘Gerçeklik’ diye bir şey var mı bilmiyorum. (gülüyor)

Bu yılki turneden özellikle aklınızda kalan favori bir konser anınız var mı?

PW: Viyana.

HH: Hamburg.

SA: Evet.

PW: İkisi de harikaydı. Hamburg’da bir gemide çaldık. Kocaman, eski bir balıkçı teknesiydi. Farklı katları vardı. Sanki 1990’lardan bir MTV klibindeymişiz gibiydi, her tarafımızda dans eden ve bağıran insanlar vardı. Resmen bir AC/DC müzik videosu gibiydi. Çok acayipti. (gülüyor)

Doppeldenk albümünün kayıt sürecine dönelim, bu şarkılar içinde ortaya çıkarması en kolay ve en zor olanlar hangileriydi?

PW: Bak buna hemen cevap verebiliriz. En kolayı “Schwartz Schwartz”tı. Daha sürecin en başında hazırdı.

HH: En zoru da…

PW: “Ein Sonnensturm tobt über uns.”

HH: Kesinlikle!

PW: Gerçek bir kâbustu.

HH: Çünkü başlangıçta -olabilecek en ucuz şekilde- Schlager tarzında duyuluyordu. Ben böyle düşünüyordum. Yapımcımız da aynı şeyi düşündü. “Bunu albüme koyamayız. Bir teklinin B yüzüne koymamız lazım.” dedi. Sonunda varabildiğimiz tek fikir, şarkıyı mümkün olduğunca Schlager yapmak oldu. Bu yüzden saksafon ekledik.

PW: Harika bir şarkı. Daha önce hiç gerçek anlamda pop bir şarkı yapmamıştık. Şarkının gitarını ilk kez yazıp çaldığımda güneş batıyordu, ağlamaya başladım. O an bundan çok güzel bir şarkı çıkması gerektiğini düşündüm, ancak bir balad olmasını kesinlikle istemiyordum. John Maus tarzında bir şarkı olmalıydı. Aynı anda yükseltip acı veren türde… Şarkıyı yazdığımda ise bizimkiler, “Bu ne şimdi? Bunu çalamayız!” dediler. Bazen insanın kafasına garip fikirler gelir. “Talk Talk’un solisti gibi söylemeliyim. Şarkı söylemeliyim!” diye gaza gelmiştim. Her gün beş saat boyunca pratik yaptım. Çok duygusaldım, resmen darmadağın olmuştum.

HH: Ben de “Deniyorsun ama olmuyor.” dedim. (gülüşmeler)

PW: Asla beceremedim.

HH: “Belki Kings of Leon’un ‘Sex on Fire’ şarkısındaki gibi söylemelisin.” dedim, ama-

PW: O da güzel olmadı. (gülüşmeler) Neticede şarkıda dümdüz konuşuyorum ve bu hâliyle çok güzel oldu.

Denemiş oldun, şimdi neyin işe yarayıp neyin yaramadığını biliyorsun. İnsan bazen çok sevdiği fikirleri öldürmek zorunda kalıyor.

PW: Kesinlikle. Aslında Gewalt’ın genel işleyişi de böyle. Bazı fikirlerimiz oluyor ama başta bunların farkında olmuyoruz, sadece kötü olduğumuzu düşünüyoruz. O fikirlerden de Gewalt doğuyor işte. Müzik yapmanın oldukça punk bir yolu… “Peki, yapamıyorsun, o hâlde yapamadığın şeyi olanca empati ve enerjiyle yap, önüne bak.” Ortaya çıkan sonuç mis gibi oluyor. Tıpkı The Velvet Underground gibi biz de ortalıktaki en büyük taklitçileriz. (gülüşmeler)

Berlin yeraltı müzik sahnesi hakkında ne söyleyebilirsiniz? Tavsiye edeceğiniz gruplar hangileri?

PW: Orası kolay. (Sol Astolfi’yi işaret ederek) Şu kızı herkes takip etmeli. İki harika grupta çalıyor. Birinin adı Fatigue, diğerinin adı BED. Bunun dışında Plattenbau var. Muhteşem bir grup. Dedstrange plak şirketindeler. Dostlarımız olurlar, sık sık birlikte çalmaya çalışıyoruz. Bir de Portishead tarzında bir grup daha var. Geçenlerde Depeche Mode ile turneye çıktılar. Adları Hope. Muhteşem insanlar.

Berlin sahnesine yeni adım atanlar için -hem izleyicilere hem de sanatçılara yönelik- nasıl önerileriniz var?

PW: İzleyiciler buradaki konserlere gitsin. Lichtenberg’deki tuhaf mekânlara gidin. Hinterraum ve 8MM’deki konserlere katılın. Sanatçılar için de aynı şey geçerli.

Burada düşmem gereken önemli bir not var: Çoğu müzisyen bir araya geldiğinde korkunç bir hata yapıyor. Şu perspektiften kaynaklı bir hırsları oluyor: “Bu sanatçı X seviyesinde olmalı çünkü ben bir dâhiyim. Diğerleri de dâhi olmalı ve enstrümanlarında çok iyi olmalılar.” Bence tavır dediğimiz şey enstrüman kabiliyetinden çok daha önemli. Enstrüman çalmayı kolayca öğrenebilirsiniz, ama doğru tavırı öğrenmek zordur. Örneğin Sol da bizim enerjimize zamanla uyum sağladı. Şimdi bize ilk katıldığı zamana kıyasla bambaşka bir insan.

Sürekli berabersiniz, birlikte hem iyi hem de kötü şeyler yaşayacaksınız. Yanınızda kişisel olarak güvenebileceğiniz birinin olması gerekiyor. Aksi hâlde kaybolup gidiyorlar. “Hayır, hayır, bunu yapamam!” diyorlar. Bu tavırdaki insanlar bir b.ku başaramazlar. Diğerleriyse harika, hırslı ve başkalarını dinlemeye açık oluyorlar Hepimiz birbirimizi dinlemeye çalışıyoruz. Başka insanlarla her karşılaştığımızda çok şey öğreniyoruz.

SA: Bir de esnek olun. (gülüyor) Bunu başarmak gerçekten zor. Ve kendinize hedefler koymayı unutmayın.

Resmi beyanınız şu: “Sizi dans ettirmeye ve aklınızı başınızdan almaya geliyoruz!” Evde yalnızken dans etmek için genelde ne dinliyorsunuz?

PW: “Schwarz Schwarz”, “Es funktioniert”, “Deutsch”, “Felicita”…

HH: Neredeyse tüm şarkılarımızı.

PW: Belki de bu gece çalacağımız tüm şarkıları. Doppeldenk’in arkasındakifikir de buydu zaten.

HH: Özellikle Paris’teki konserimiz açıkça gösterdi ki insanlar ritimlerle dans etmeye aç, bizim ritimlerimizin tamamı da dans edilesi. Millet durmadan zıplıyordu resmen.

SA: Sözleri anlamadılar üstelik. (gülüşmeler)

Bazı fikirlerimiz oluyor ama başta bunların farkında olmuyoruz, sadece kötü olduğumuzu düşünüyoruz. O fikirlerden de Gewalt doğuyor işte. Müzik yapmanın oldukça punk bir yolu… “Peki, yapamıyorsun, o hâlde yapamadığın şeyi olanca empati ve enerjiyle yap, önüne bak.” Ortaya çıkan sonuç mis gibi oluyor. Tıpkı The Velvet Underground gibi biz de ortalıktaki en büyük taklitçileriz.

Patrick Wagner

Streaming platformunuzda dinlediğiniz son şarkıları paylaşabilir misiniz?

HH: Streaming platformum yok.

PW: Baktığında hep aynı şeyi dinliyoruz ama. Sahneye çıkmadan önce mutlaka Kylie Minogue’dan “Can’t Get You Out of My Head”i açarız.

HH: Ve bolca Bruce Springsteen.

İnanılmaz bir tesadüf, bugün Kylie’nin o şarkısını bir arkadaşıma mırıldanıyordum! (gülüşmeler)

PW: İşte budur!

Diyelim ki bundan 100 yıl sonra müzisyenlerin anısını onore eden bir tema parkındayız. Her sanatçı veya grubun kendine ait bir anıt taşı var, üstünde de şarkı sözlerinden biri yazıyor. Gewalt’ın anıt taşında hangi şarkı sözünüz yazsın isterdiniz?

PW: Belki “Es funktioniert”ün nakaratı… Ya da sadece “Deutsch” yazabilir. (gülüşmeler)

Gewalt’ın resmi sitesine şuradan, Bandcamp profiline ise şuradan göz atabilirsiniz.