Fontaines D.C.’den Romance: Modern dünyaya adaptasyon

Fontaines DC 23 Ağustos’ta çıkan yeni albümleri Romance ile, iki yıllık kısa bir ara sonrasında tekrar karşımızda. Her telden çaldıkları bu albüm, son yıllarda oluşturdukları imajı aşmaya çalışan ilk proje. Grubun değişikliğe gittiği yerler bir hayli fazla. İrlandalı köklerine saygı duruşu niteliğindeki son albümleri Skinty Fia albümünün ardından Romance, beklentileri en baştan yaratıyor. Vokal Grian Chatten’ın Mojo dergisine verdiği “Fütüristik bir tarz yaratmaya çalışırken İrlanda temalarını duyurmaya devam etmek işleri zorlaştırırdı.” yorumu albümün açılışı için ilk gösterge.

2021 albümleri A Hero’s Death ile henüz kariyerlerinin dördüncü yılında ve ikinci albümünde Grammy adaylığını kapmışlardı. Hemen ardından 2022’de Skinty Fia da İngiltere, İrlanda ve İskoçya’da listelerde birinci sıralara çıktı. Kısa süre içinde biriken başarı 2023’de Arctic Monkeys’i Kuzey Amerika turnelerinde desteklemeleriyle başka bir seviyeye taşındı. 1960’lardan, spesifik olarak The Beatles’tan beri, İngiliz grupların uluslararası başarısını belirleyen az şeyden biri ABD sahnesinde ne kadar açılabiliyor oldukları. Yaklaşık 20 yılda bir Birleşik Krallık’tan çıkıp Amerika’yı fetheden, “British Invasion” olarak nitelendirilen furyaya bu nesilde IDLES ile birlikte öncülük yapanlar kendileri oluyor.

ABD turnesinden sonra üyeler Amerika, İspanya, Fransa ve İngiltere olmak üzere farklı ülkelere dağılıyorlar. Herkes kendi yolunda ilham perilerini pekiştiriyor. Her üyenin gruba katkısı farklı. Londra’ya, stüdyoya üretme aşkıyla döndüklerinde yapmak istedikleri şey ise çok net: Herkesin istediklerinden karışık bir şeyler yapalım. Trip hop, hip hop, metal, indie ve pop aklıma ilk gelenler olmak üzere çok fazla türü ortaya atıp toplamışlar. (Gitarist Conor Curley, guitar.com röportajında dediğine göre kendini Romance‘in yapım sürecinde, başta tabii ki Massive Attack ve Portishead olmak üzere, bolca trip hop dinlerken bulmuş.) Bir sürü farklı türün harmanlanıp ortaya yeni bir şey koyulduğu “asıl janra.” Curley her müzisyenin amacının bu olması gerektiğine inandığını da ekliyor. Bu karmaşık ve yenilikçi sound baştan sona albüme bariz şekilde hakim.

Albümle aynı adı taşıyan açılış şarkısı “Romance,” gitarist Conor Curley’nin yoğun katkılarıyla mı yapıldı bilmiyorum ama bahsini geçirdiği trip hop esintileri çok net bir ilham. Hafif gotik ve karanlık atmosfer üstüne bir o kadar tematik sözleri albümdeki geri kalan şarkıların çoğundan daha fazla yük taşıyor. (Romantizm söylememe gerek olmasa da albümün ana teması.) Grup romantizmi hem kendileri içinde hem de konsept olarak baştan inşa etme misyonunu en yoğun olarak burada işliyor olabilir.

Starburster” albümün ilk ve ana teklisi olarak yayınlanan şarkı. Grian Chatten’ın metroda geçirdiği panik atağı üzerine kesik nefeslerle hip hopımsı vokalle şiiri karıştırması, müzik adına yapılabilecek en modern yaklaşımlardan biri. Vokallerle müziği alternatif metal esintili bir tarzla bağlamışlar. Grup, yeni bir sese ulaşmak için döndükleri ilham kaynaklarından birinin ‘Lisedeyken bizi neler etkiledi?’ düşüncesi olduğunu belirtmişlerdi. Deftones, Alice In Chains ve Korn gibi gruplar, eski kökenlerden yeni karışımlar çıkarmak adına oldukça yardımcı olmuş. Bu düzlemde, proletarya dostu şiirsel bir grup olma kökenleriyle yeni uluslararası rock yıldızları olma vizyonlarını en sağlam birleştirdikleri parça “Starburster.” Grubun uzun dönemde sembolik olarak kalacak şarkılarından olacağını bekliyorum. İnanılmaz ikonik.

Here’s The Thing” yeni bir tarza atılan adım. Bu yeni ve ferah sound’un sebebini bahsini geçirdiğim modernleşme ve büyümeyle bağdaştırıyorum. Grubun albümde Depeche Mode, Arctic Monkeys, Florence + Machine, Foals, Gorillaz ve daha bolca grubun prodüktörlüğünü yapmış James Ford‘la yenilenme amacıyla ilk kez işbirliğine gittiğini belirteyim. Arena boy grupların prodüktörlüğünü yapan Ford, eski sesleri büyütmekte ve listelerde bir numaraya çıkarmakta tecrübeli. Üyesi olduğu The Last Shadow Puppets’ın bateristliğini ve prodüktörlüğünü yaptığında albümlerinin ikisini de direkt ödüllere ve listelerin başına taşıması da gayet net bir gösterge. “Here’s The Thing” bu kült sese ulaşmaya giden adımda, daha önce hiç benzerini çıkarmadıkları bir şarkı. Enstrüman ve pedal kullanımlarında eskiyi andıran elementlerin nadir olduğu kesin.

“Here’s The Thing” klibi için de düşülmesi gereken bir not var. Korku filmlerinden, spesifik olarak da Phenomena filminden ilhamla çekilen bir video. Yönetmen Luna Carmoon’un kendisinin de itirafı bu. Hiper feminenitenin şiddetle buluştuğu sinematikleri sadece Amerika’dan çıkarıp bu formatta görmenin ne kadar güzel olacağını düşünerek süreci yürütmüş. Sinemadan alınan ilham albümde farklı şekillerde yerini edinmiş. Gitarist Curley, Danimarkalı film serisi The Pusher‘dan etkilenerek duygu durumunu özetliyor ve seriyi basitçe “Danimarka’nın Trainspotting‘i” karşılaştırmasıyla pekiştiriyor. Bu da Romance‘i fütüristik ve kurgusal hissettiren yeni bir dünya anlayışında kurmaya çalışmanın adımlarından biri.

Desire” ve “In The Modern World” arka arkaya iki melankolik pop rock şarkısı. Daha önceki albüm üçlemelerine en yakın kaldıkları parçalar. “Desire”, yeni dünyanın oluşturduğu bağımlılıkların arzusuyla karanlık yollara sürüklenen insan mentalitesinin alt metnini anlatıyor. Bu bağımlılığın neler olabileceği sözler üzerinden farklı yönlerde yorumlanabilir.

I see them driving into nothing where the nothing is sure (All they want denied)
They drown their wishes in the fountain like their fathers before (All they want denied)

Desire

sözleri, etrafınızdaki kendini ve isteklerini gerçekleştiremeyen insanların kendilerini zarara dönen geleneksel alkolizm batağına sürmeleriyle alakalı olarak yorumlanabilir. Bir yandan,

It’s High to be Wanted
But haunted is Higher
And the change requires

sözleri bariz şekilde ün ve statü arzusu üzerine yazılmış. Ünün uyuşturucu etkisi taşıması, kişinin karakter ve isteklerinden farklılaşan değişiklik yaratması, hızlı bir ivmeyle ün kazanan Fontaines D.C.’den gelen yerli yerinde bir isyan.

“In The Modern World“, “Desire”ın da var olduğu aynı dünyanın içine hapsolmuş, donup kalmış, etrafını sindiren bir perspektif katıyor. Şarkı hakkında ‘erkekler için Lana Del Rey’ yakıştırması yapacağım. Son albümünden “A&W” şarkısıyla benzerlik taşıyor. İç dünyadaki farksızlaşma ve dış yozlaşmadan kaçış hissiyle dolu. Şarkı gerçekten de bu donuk ve anksiyetik dünyadan kaçmak için Conor Curley ve Grian Chatten’ın Pen Adası’na yaptıkları geziden çıkmış. Orada tanıştıkları İrlandalı bir gezginin (Şarkıda da adı geçen Charlene) kendilerine verdiği uyuşturucunun onları anksiyete ve baskı dünyasından kopartması ve rüya gibi bir huzur haline sokması melodik olarak da şarkıda yerini almış.


Bug“, baterist Tom Coll’un şarkının albümde tutulması için özellikle ısrar etmesiyle kalmış. Tüm şarkıların işçiliği ve yeniliği arasında yazıp yaratması kolay olan bir şarkı. Neyse o haliyle kalan bu şarkı, hem albümün bütünlüğü hem de canlı performanslar için harika bir bağlayıcı görevi görüyor. Dinleyiciyle birlikte gruba da tatmin edici bir ara tanıyan, 80’ler Brit pop / rock / new wave enerjisiyle eşlik edilesi klasik bir romantizm parçası.

Motorcycle Boy” yoğunlukla Grian Chatten’ın ürünü. Edebiyat ve şiire merak salan küçük kardeşine yazmış.

All the life I’ve shown ya
Will own ye, in time

dizeleri kardeşine yaptığı “Sahip olduğun tek hayat işin sonunda kendi hayatın.” uyarısı. Skinty Fia‘dan ve 2023’te çıkardığı solo albüm Chaos For The Fly‘dan tınılar taşıyan şarkı, son zamanlarda etkilendiği şair Dylan Thomas ve yazar Nikolaj Schultz’dan aldığı sosyolojik okumaların söz yazarlığına ettiği nüfuzun belirtisi.

Sundowner“, Conor Curley’nin henüz yeni albüm lafı ortada bile yokken Londra’da tek başına ürettiği bir fikir. Gruba sunmadan önce daha kaotik ve endüstriyel, kendi sözleriyle Nine Inch Nails havasında bir karalamaymış. Harmonileri ve melodileri katmanlayıp yumuşatmalarıyla birlikte tek kişilik küçük bir karalamayı devasa bir 90’lar shoegaze/dreampop havasına büründürmeyi başarmışlar. Şarkı aynı zamanda vokallerde Grian Chatten’ın olmadığı ilk Fontaines D.C. şarkısı olma ünvanını taşıyor. Kazayla olmuş olsa da güzel bir kaza.

Horseness Is The Whatness” Carlos O’Connell’ın kızına sesli olarak James Joyce romanları okumasıyla aklına gelmiş. “Horseness is the whatness of allhorse” Ulysses‘te tekrar eden bir dize. Tatlı bir dokunuş olarak kızının kalp ritimlerini de şarkıya karıştırmışlar. Sözler de kızına itafen hayat dersi gibi.

Kişisel olarak ayrıca çekildiğim “Death Kink“, Pixies’in Surfer Rosa ve Doolitle albümlerinde yakaladığı ikonik ve dramatik punk heyecanıyla dolu. Gitmelerini beklediğim yöne en yakın şarkı.

When you came into my life, I was lost
And you took that shine to me, at what cost?
You recognized the smell, human pain
Said I’d learn to love the chain
It was
Shit, shit, shit

sözleriyle giren şarkı grubun kimliğini kirli ve çözülmemiş romantizm naraları atarak yansıtıyor. Bu tarzı benimsemek için Radiohead’in de bulunduğu XL Recordings’e geçiş yapmaları mutluluk verici bir kariyer kararı. A Hero’s Death albümünde “I Don’t Belong“, Skinty Fia‘da “Roman Holiday” hangi yeri tutuyorsa Death Kink de Romance için o konumda.

Son olarak karşımızda hiç beklemediğim kapanış şarkısı “Favourite” var. Albümün son teklisi. Karanlık ve depresif tonlarıyla öne çıkan Fontaines D.C.’nin günümüze kadar çıkardığı açık ara en neşeli şarkı. Benzer bir tarz değişikliğine 1980’lerde The Cure da gitmişti. Cehennem ateşinden çıkmış, karanlık goth rock’ın da en karanlık tonlarına sahip kült albümleri Pornography‘den sonra indie/new wave ağırlıklı A Head On The Door gelmişti. Menajerleri ve plak şirketi bunun kitlelerini tamamen kaybetmelerine sebep olacağını söylemiş olsa da bu adım Kiss Me, Kiss Me, Kiss Me ve Wish albümlerine, “Friday I’m In Love” gibi tür belirleyici hitlere yol açmıştı. “Favourite” kesinlikle bu konumun yeni varisi.

Yılın en önemli iki albümünden biri olarak puanlıyorum Romance‘i. İnzivaya çekilmektense sonsuz yaratıcılığı benimseyen Fontaines D.C.’nin yerini sağlamlaştırıyor olması, müzik endüstrisinin en parlak kariyerlerinden birine sahip olmalarına doğru sağlam bir yolda gidiyor. Kuvvetle tavsiye edeceğim ve konserini Türkiye’de görmeyi son anda kaçırmış olsak da sonrasında geldiklerinde gitmeyi asla ihmal etmeyeceğim bir iş. Diğer ülkelerde devam eden devasa turnelerini keyifle takip ediyoruz.