Hazırlayan: Yankı Yıldırım
Zac, beş çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğudur. Annesi, toplumun benimsediği ve benimsettiği anne profiliyle tamamen bağdaşmaktadır. Fedakar, anlayışlı, eşinin bir adım gerisinde duran, ortalığı sütliman yapan ve günün çoğunu mutfakta geçiren bir kadın. Annesi, Zac’ın Noel’de doğmuş olması nedeni ile onun “seçilmiş kişi” olduğuna inanmaktadır.
Babası ise, tüm çocuklarının erkek olmasının “haklı” gururunu yaşamaktadır. Plaklarına inanılmaz derecede düşkündür ve tüm özel günlerde Charles Aznavour’un “Emmenez-moi” şarkısını söylemektedir. Babanın en önemli özelliği ise elbette ki homofobik olmasıdır.
Kanada’nın 1960’lı, 70’li ve 80’li yıllarında geçen filmde hikaye, Zac’ın gözünden anlatılmaktadır. Abilerinin ona pek de iyi davranmadığı bir ailede “İsa bebek” olan Zac, küçük yaşlarında cinsel yönelimlerinin farkına varmaya başlar. Tabii ki bu durum babası için korkunçtur. Oğlunun “ibne” olma ihtimali vardır; bu bir anormalliktir, hastalıktır, sonradan ortaya çıkan bir şeydir ve bu aile tabii ki bunu hak edecek bir şey yapmamıştır! Zac’ın en kısa zamanda bir psikolog ile görüşmesi ve tedavi edilmesi gerekmektedir.
Bu bakış açısının hakim olduğu bir ailede, tüm kardeşleri “erkek gibi erkek” olan Zac, kendi yönelimlerini kendisi bile inkar etmeyi seçer. Psikologa gittiğinde, “Sence ben tavuskuşu gibi giyinip kırıtıyor muyum?” der. Bu sayede aslında eşcinsellerin dış görünüşlerinin insanların kafasında tek tip olduğu vurgulanır.
Odasının duvarları o dönemin sanatçılarıyla dolu olan Zac, babası gibi müziğe düşkündür. Filmin çoğunluğunda Janis Joplin tişörtüyle dolaşır, David Bowie’nin “ziggy stardust” makyajını yapar ve tabi ki “o ibneye” benzemeye çalışmakla yaftalanır.
Tabulara sıkışmış olan Zac’ın hayatını çekilir kılan şeylerden biri müziktir ve bunda babasının etkisi büyüktür. Babası bir Patsy Cline hayranıdır ve onu en çok sinirlendiren olaylardan biri Zac’ın Cline’in plaklarından birini kırmış olmasıdır. Her ne kadar Zac, bunu yanlışlıkla yaptığını söylemişse de, aslında babasının ağzından kendisi hakkında duymaya katlanamadığı cümleleri düşündüğü bir anda plağı isteyerek parçalamıştır. Tabii ki bu davranış bir koleksiyoncuya verilebilecek en büyük cezadır.
Filmin bir yemek sahnesinde Jefferson Airplane, bir kilise sahnesinde ise The Rolling Stones çıkabiliyor karşımıza. Bunların dışında David Bowie, Pink Floyd, The Cure ve elbette ki Patsy Cline “Crazy” şarkısıyla Zac’ın hissettiği o sıkışmışlık hissini üzerimize akıtıyor.
“Erkek gibi davranmasını ve yalan söylememesini” isteyen bir babası, birine edilebilecek ağır bir hakaretin “ibne” olduğunu düşünen kardeşleri, insanların yaralarını iyileştirebileceğine inanan bir annesi olan Zac’ın kafasındaki dumanların kokusunu en çok “Shine On You Crazy Diamond” ile alıyoruz.
C.R.A.Z.Y*, eşcinsellikle ilgili kolay klişelere kaçmamasıyla, kurgudan ziyade gerçek bir hayattan kesit izliyormuşçasına doğal olan havası ve o havada süzülen dumanlarıyla zaman ayırmaya fazlasıyla değecek bir film.
* C.R.A.Z.Y, büyükten küçüğe doğru çocukların isimlerinin baş harflerini simgeliyor; Christian, Raymond, Antoine, Zachary ve Yvan.