90’larda demlenmiş, müziğin dilini bilgisayarlar aracılığıyla yeniden şekillendirmenin peşine düşen nesil içinde diğerlerinden daha içine kapanık, yer yer akranlarından daha detaycı çizgiler çizen, klasik bestecilerin önünde saygıyla eğilen duruşuyla Fennesz, bir nevi elektronik müzik sahnesinin zeki, antisosyal, dışlanmış kahramanı. Hiçbir tür tanımı ona uymuyor, o da asla ‘bir tanıma uyma’ idealinin peşine düşmüyor.
Yeni albümü Agora‘nın hikayesi, Fennesz’ın bu kendine dönüklüğünü oldukça ironik, manidar bir duruma sokuyor aslında: Kayıtlara başlamadan hemen önce adamımız, kendine ait stüdyosunu kaybediyor, bütün ekipmanını dairesindeki küçük bir odaya taşımak zorunda kalıyor. Stüdyo ortamının ferahlığı ve profesyonelliğinden yoksun halde, kulaklıklarıyla çalışıyor. Haliyle daha bu durumu isminde bildiren “In My Room”‘dan itibaren klostrofobik müziklerle baş başa kalıyoruz. Heyhat duyduğumuz şeyler, işte tam da bu sebepten bir o kadar özgürleştirici. Kapalı mekanlar hayallere ne zaman geçit vermemiş ki? Bir “lucid dream”in içine atılıyoruz, ve fiziksel anlamda olduğumuz yerden ayrılmaya gerek yok.
Bu harika rüyalar sekansını güzelleştiren detaylardan biri, “Rainfall”‘da karşımıza çıkan, belli bir dikkat seviyesinde dinlemezseniz insan sesi olduğunu anlamayacağınız Katharina Caecilia Fennesz‘ın vokal performansı. Geri kalan ambient tınıların içine o kadar güzel entegre olmuş ki bu performans, sanki bir yapay zeka şarkı söylemeyi öğrenmiş de içindeki tüm kurtları döküyor, tabi mümkün olabilecek en melankolik şekilde. Bizi astral alemlere götüren şey, robotik bir denizkızının ağıdı olabilir mi diye düşünüyoruz. Üçüncü şarkı “Agora” pek risk almasa da ince ince örülmüş tabakalarıyla bizi ileri taşımaya devam ediyor. “We Trigger The Sun” albümü daha muğlak, daha koyu bir noktada kapatıyor, iç içe geçmiş synthesizer ve gitarlarla karanlığın içine bodoslama dalıyoruz. Her aydınlanma anı yüzümüze ışıkla vuracak değil ya, biraz da tersi olsun.
Agora hepi topu bu, her biri 10 dakikanın azıcık üstünde seyreden 4 yeni beste. Alınmadığı için ayıplanacak riskler yok, kusursuzluk da yok. Ama gerçek bir güzellik ve gizem olarak tam karşımızda, kendi karanlığıyla inkar edilemez bir ışık yayıyor. Ruhen gotik diyebiliriz belki de, hatta zorlayıp neo-gotik diye bir sıfat da uydurabiliriz. Yok eğer bu kadar zorlamak ne haddimize dersek, yatağımıza geçer, kulaklıklarımızı takar, yükseliş anını bekleriz.
PUANLAMA: 8.5/10