Dün akşam uzun bir süredir olduğu gibi bilgisayarım ve sekmelerimle baş başaydık, yalnız küçük bir fark vardı. Bir tane sekmede aşırı ön yargıyla beklediğim bir deneyim için geri sayım sürüyordu: canlı yayından oyun izlemek için. Tiyatro benim hayatımda çok önemli bir yerde ve pandeminin benden aldığı en büyük şeylerden birisi, ekibimle tiyatro yapmak şu an yalnızca haftada bir kere zoom üzerinden buluşmak ve okuduklarımızı tartışmak üzerinden ilerliyor ve fiziksel olarak gittiğimiz provalarımızı çok özledim. Bir yandan da sıklıkla oyun izlemeye gittiğim günler de yine pandemi sebebiyle artık çok gerilerde kaldı.
Pandemi benim kişisel bir yerden tiyatro ile olan ilişkimi bu denli duygusal bir yerden etkilerken tiyatrolar için çok büyük tehditler de getirdi ne yazık ki. Öyle ki birçok tiyatronun kapandığını, bu yüzden ekiplerin sahne arayışlarında olduğunu duyduk, bir yandan da sahne bulsalar dahi seyirciyle buluşamayacaklarından dolayı bir gelirlerinin olmaması da ayrı etkiliyor ekipleri. Bunun için özellikle ilk aylarda tiyatro emekçileri bir araya gelip taleplerini dile getirdiler ama sanki hiçbir şey söylenmemiş gibi bırakın politika üretmek, duyulmadılar bile ne yazık ki. Bunun karşısında da çoğu tiyatro gördüğüm üzere çareyi yaralarını geçirmeyecek bile olsa dayanışmadan güç almakta buldular. Birbirleriyle dayanışarak sahnelerini paylaştılar ve seyircilerine duyurular yaptılar. Bazı destekler toplandı, bazı koleksiyon ürünleri üretilip satıldı ve bazı sahneler de hem üretimlerine devam edebilmek hem de destek görebilmek adına oyunlarını çevrimiçi ortamlara taşıdılar. Moda Sahnesi de geçtiğimiz ay böyle bir yöntemle “sahneden naklen” şeklinde oyunlarını sahnelerinde oynarken canlı şekilde seyircilere ulaştırdılar. Ben de bu ilk deneyimi Moda Sahnesi’nin Babamı Kim Öldürdü oyunu ile yaşadım.
Dediğim gibi bu deneyime karşı ön yargılıydım en başta, belki birazdan söyleyeceğim şey sinefilleri kızdıracak ama sinema deneyimini evime taşımak beni tiyatro kadar zorlamadı açıkçası çünkü zaten çoğu zaman filmleri evde televizyonumda izleyebiliyordum önceden de. Ama tiyatrolar çevrimiçine ilk geçtikleri zaman çok şaşırdım ve birkaç deneme yapmış da olsam kesinlikle alışamadım bu duruma. Ama dünkü oyuna biletimi aldığımda artık buna alışmam gerektiğini düşünüyordum. Geri sayım bittiğinde oyunun başlayacağını söyleyen bir anons yapıldı ve o an bunu ne kadar özlediğimi fark ettim. Ön yargılarım, tiyatroya bunu yakıştıramamam falan hepsi silindi ve o an izleyeceğim şey için heyecanlandım.
Bir yandan normalde bir oyun izlerken yaşamamın mümkün olmayacağı birkaç şeyi yaptım. Üzerimde battaniyem, kulağımda kulaklığım, elimde sigaram ve yanımda Boogie (kedim) ile oturduk ve oyun izledik. İzlerken bu yazıyı yazabilmek için arada notlar aldım ve fark ettim ki notlarım oyunun kendisinden ziyade bu deneyimimle alakalı. Evet, kulaklığım bir noktada kulağımı acıttı, evet, sevgilim evden gittiği için kulaklığımı çıkartıp bilgisayarı televizyona bağladım ve o arada anlık da olsa koptum ve evet Boogie birkaç kere ekrana atladı. Ama bunların hepsi evde her gün başıma gelen dikkat dağıtıcı unsurlar ve pandemi bize bunlara rağmen bir şeyler yapabilmeyi öğretti ve eğer oyun izleyebilmek için bir süre daha zorunluluklarım bunlarsa katlanacağım.
Oyun, metniyle oyunculuğuyla sahnesiyle mizansenleriyle gayet güzel ve insanı içine alıp vaktin nasıl geçtiğini bile hissettirmeyen bir oyundu. Bu da bu deneyimle alakalı ön yargılarımın yıkılmasında etkili olmuş olabilir ama bence tiyatro izlemeyi özlemiş oluşum her şeyin önüne geçti o anda. Sonunda selama gelindiğinde buz kesmiş bir halde tüylerim diken diken olmuş evde tek başıma olmama, oyunda emeği geçenlerin duymayacaklarını bilmeme rağmen alkışlıyordum. Bu alkışta da oyun boyunca hissettiklerimde de bir eksik vardı tabi ki: birlikte olmak. Uzun bir süredir en büyük eksiğimiz bu değil mi zaten? İster bir oyun izlerken beraber gülmek olsun, ister alkış esnasında bir anda ayağa kalkmak olsun, ister bir eylemde omuz omuza olmak olsun; eksikliğini yaşadığımız şey beraber olmak, hiç tanımadığımız ve belki de hiç tanımayacağımız kişilerle duygudaşlık kurmak. Belki belirsiz bir zamana kadar da özlemeye devam edeceğiz bu fiziksel beraberliği ama ben oyunları özlemektense bu çevrimiçi deneyimlerle bir nebze de olsun bir gün görüşeceğimiz günlerde ortada hala yaşayabilen sahnelerin kalabilmesi için evimden de olsa “orada” olacağım.
Aşağıda da Sofita kanalının oyunla ilgili söyleşisini bulabilirsiniz.