Elektronik Müzik ve Delilik

Eskiden adını duyduğumda dil çıkardığım bir müzik türü olan elektronik müziğin aslında pop müzik olmadığını anlamam vakit aldı. İşin bir pop yanı da olmasına rağmen, geleneksel enstrümanların kompozisyonda ve ses tasarımında yetersizliğini hisseden ve bundan ötürü elektronik müziğe yönelmiş müzisyenlerle tanışmam elektronik müziğe bakışımı değiştirmekle birlikte, müzik anlayışımı da çok sert bir şekilde sarstı. Hele hele yaptıkları işleri neoklasik müzikle de süsleyen eserleri gördükçe orijinalliğin ne olduğunu tekrar gördüm diyebilirim.

Elektronik müziğin temelinde ses tasarımı yatar. Önünüzdeki sonsuz spektrumda ve teknolojide (insan kulağının duyabileceği skalada) kimsenin daha önce duymadığı bir ses tasarlayıp bunu kompozisyonunuza iliştirebilirsiniz. İşin sıkıntıya bindiği yer, müziğe ne kadar mükemmelliyetçi yaklaştığınızla ilgili. Bir bestekar olarak yaptığınız sesi güzel bulduğunuz noktada bile daha iyisinin olabileceğinin olasılığını kavradıktan sonra insan aklının alamadığı bir dünyada kolayca kaybolup delirebilirsiniz. Sonsuzluk…

İlk karşılaştığım deli müzisyenlerden biri Alon Mor idi. Kendisi İsrailli bir bestekar. Yer yer geleneksel enstrümanlar da kullanan (yeri geldiğinde orkestra) ve elektronik müzik mi klasiğin içinde yoksa tam tersi mi çok da parmak basılamayan bir tarzı var. Spotify’da 40,000’e yakın aylık dinleyicisi var fakat bu rakamın daha da az olduğu zamanları bilirim. Fikrimce, geçişlerin ustası ve çok iyi bir kompozitördür kendisi. 7-8 dakikalık şarkıların nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Long Awaited Journey (2017) albümünde özellikle “Presudeos”, “The Midelar” ve “Los Recuerdos” adlı parçalara bakmanızı öneririm.

“I always wanted to be the man who reached
The man who reached beyond that bridge
Oh, the dreams I was in
The moments I lived
I am the man beyond that bridge”

Varoluşçu felsefesini müzikal olarak mükemmele yakın bir şekilde eserini dökebilen bir sanatçı diyebilirim.

Olayı felsefenin başka bir deryasından ele alan Joep Beving ise aslında bir piyanist ve piyano bestekarı. Eski Yunancada ‘kendinle bir olmak’ anlamına gelen albümü Henosis (2019) (ἕνωσις) önceki albümlerinden biraz farklı. Neoklasik tarzda çok ileri gelen bir isim olsa da konumuz elektronik müzik olduğu için son albümü Henosis ile ilgili konuşmak gerekir. Maarten Vos ile birlikte çalıştığı parçaları özellikle elektronik ses tasarımı namına çok güzel örnekler içeriyor. Albümün tamamı neoklasik/elektronik bir temada olup, oldukça sakinleştirici ve düşündüren parçalardan oluşmakta. Bunların arasından parmakla göstereceklerim olursa şunlar olur: “Into the Dark Blue”, “Venus”, “Henosis” ve “Nebula”. Fakat şunu da söylemem gerekir ki, albümü hem fikren hem de müzikal bir tema olduğu için baştan sona tamamını dinlemeniz sanatçının anlatmaya çalıştığı şeyi anlamanız açısından daha yararlı olacaktır kanaatindeyim.

Joep Beving’in sakin tarzından sonra biraz hareketlenme ihtiyacı hissederim hep, burda da Younger Brother yerinde olur diye düşünüyorum. İlk çıkardıkları albüm A Flock of Bleeps (2003) dönemi için oldukça ilerde ve niş kitlelere hitap eden bir müzikti. “Crumblenaut” ve “Weird on a Monday Night” bu albümdeki önerilerimdir. Fakat elektronik müzik meraklısı olmayan için uyarmam gerekir ki, sonradan kazanılan bir tat olabilir bu grup sizin için. Algılanması zor bir kompozisyon olup, benim gibi migren sahibi bir insan iseniz zorlanabilirsiniz. Kendim adına söyleyebilirim ki, iyi ki tekrar tekrar dinlemişim ve beynimi bu çılgınlığa uyum sağlamaya zorlamışım. Daha sonraki albümlerinden önereceğim bir de Vaccine (2011) var. İçinde alternatiften, poptan da esintiler olmasıyla birlikte dinledikçe elektroniğin ve o bahsettiğim deliliğin hakim olduğunu anlayabilirsiniz. “Crystalline” ve özellike “Train”i mutlaka dinleyin derim.

Son olarak bir de Askjell’den bahsetmek istiyorum. Norveçli bestekarın çok alttan alan fakat yeri geldiğinde etrafınızı saran bir müziği var. To Be Loved (2019) albümü yine bir tema olmakla birlikte, dualitenin çok güzel bir ifadesi olmuş. Üstelik, AURORA ile birlikte çalıştığı bir parça da var bu albümde. Bu yazıyı okuyup, buralara kadar geldiyseniz lütfen “Autumn, Autumn”u klibiyle birlikte dinleyin. Arkasından gelen “To Be Loved” ise aslında direkt bu parçanın devamı ve AURORA’nın ben buradayım dediği parça.

Her şeyi toparlayacak olursak, bahsettiğim delilik kötü bir şey olmayıp aslında farklı düşünmenin güzelliğini vurguladığım bir tanımdı. Toplum farklı düşünenlere deli muamelesi yapar, “deli”lerse kimsenin gitmediği yerlere gider. Müzik arayışınızı hiç durdurmayın, olağanüstü dünyalar keşfedeceksiniz.

Ek parça önerileri:

Flume – Helix
Akın Sevgör – Someone Else
Clann – Unseelie
The Dø – Dust it Off
John Lunn – Helig
London Grammar , Disclosure– Help Me Lose My Mind