“Merhaba, arkadaş.
Arkadaş mı?
Olmadı böyle, belki de sana bir isim vermeliyim.
Ama bu saçmalık olur.
Unutmamalıyız ki sen sadece kafamın içindesin.”
Doğru, Elliot Alderson‘ın kafasının içindeyiz. Kendisi gündüzleri bir siber güvenlik şirketinde çalışıyor; geceleri ise hacker kimliğiyle en tepedeki insanları, dünyamızın gizli sahiplerini, azınlığın içindeki azınlığı alaşağı etmeye çalışıyor. Mr. Robot kod adlı gizemli bir adamın yardımıyla yavaş yanan bir hareket başlatıyor. Eğer diziyi henüz izlemediyseniz ve olayların sonrasında nasıl geliştiğine dair sürpriz bozan bilgiler almayan azınlıktansanız, burada durmam kafi olacaktır.
Elliot Alderson rolünde harikalar yaratan genç cevher Rami Malek‘i, gizemli akıl hocası Mr. Robot rolünde ise emektar oyuncu Christian Slater‘ı izliyoruz. Yan rollerde genelde bilinmedik oyuncular seçilmiş; ancak Jurassic Park, Oz gibi yapımlardan tanıdığımız B.D. Wong ile 3. sezonda diziye katılan Bobby Canavale gibi eski toprakları görmek de mümkün. Leon rolündeki rapçi Joey Badass ile hiç alışık olmadığımız bir rolde oynayan komedyen Craig Robinson ise diğer sürprizlerden. Ancak bütün bu isimlerin varlığı, dizinin orijinalliği ve kalitesine sadece küçük bir katkıda bulunuyor.
2015’te yayımlanmaya başlayan Mr. Robot’un yaratıcısı Sam Esmail, gerçek bir sinefil ve sinemacı. İlham kaynakları arasında A Clockwork Orange, American Psycho ve Taxi Driver‘ı sayan Esmail’in dizisinin birçok bölümü de oldukça sinematik, mesela 3. sezonun bir bölümü tek bir planda geçiyor. Esmail, başta Mr. Robot’u üçleme şeklinde bir film olarak tasarlamış. Hacker kültürüne dair bir projeyi hayata geçirmek de 15 yıldır hayaliymiş. Sonunda USA Network’le dizi formatı için anlaşınca ortaya Mr. Robot çıkmış.
Mr. Robot‘u değerli, ayrıksı kılan ana unsur tonu olsa gerek. Zira dizinin klostrofobik çekim planları, atmosferi belirleyen temel etken. Basık, karanlık tonlu odalarda kadrajın ortasında yer almaktansa genelde sağ veya sol tarafa sıkışan karakterler; karakterlerin hizasında kalmak yerine altta veya yukarıda seyreden kameralar; statik veya flu görüntülü arka planlar; hepsi psikolojik gerilim unsuruna hizmet etmek için burada. Bilhassa Elliot‘ın yer aldığı sahnelerde bu ton ön planda, tabi bu durumda biraz da dış sesin etkisi var. Baş karakterin düşüncelerini, bölüm boyunca izleyiciyi yönlendiren bir dış ses olarak kullanmak başlı başına cesur bir tercih ve açıkçası bunu başarıyla icra etmek her yiğidin harcı değil. Söz konusu Elliot gibi sosyal anksiyete mağduru, yarı depresif bir karakter olunca ise diziyi sürükleyen ana etmenlerden biri oluyor bu dış ses. Karakterlerin gayesi kadar anarşist bir yaklaşım diyebiliriz.
Müzikler temelde Mac Quayle imzalı, atmosfere katkı sağlayan, elektronik ve huzursuz besteler. Ancak bir de şarkılar var ki, çok daha geniş bir yelpazede buluyoruz kendimizi. Klasik rock şarkılarından hip hop’a, indie’den deneysel icralara kadar hemen hemen her tarzla karşılaşmak mümkün. Brian Eno, Philip Glass gibi ustalardan Chromatics‘in Neil Young yorumuna; Television ve Tears for Fears gibi nostalji krallarından M83 ve Perfume Genius‘a; Sonic Youth ve The Cure‘dan Alabama Shakes‘e; Mozart‘tan Mogwai‘ye her telden çalan çılgın bir repertuar. Üstelik bunca tarzın hiçbiri dizinin atmosferinde sırıtmıyor, kimisi atmosferden taşıp popülerliğini Mr. Robot sayesinde kazanıyor; mesela I, Robot‘un Daydream in Blue‘su 2. sezonu açarken hikaye için enerjimizi tazeleyen bir güç oluyor adeta. Elliot’ın birkaç bölümde gördüğümüz, bazı grupların adını yanlış yazdığı CD koleksiyonunun da yüzlere ayrıyeten bir tebessüm verdiğini eklemek gerek.
Dizinin ileride kült yapımlar arasında anılacağını görmek için kahin olmaya gerek yok, çünkü o süreç şimdiden başladı. Çok doğru bir zamanda, modern dünyaya dair çok doğru tespitlerle gelen bir dizi Mr. Robot. Siber saldırıların, bitcoin’lerin, büyük şirketlerin zamanında güç, insan doğası, stresin etkileri gibi mefhumları irdeleyen, çok derinlikli düşünülmüş bir yapım. Anlatmak istediği şeyi iyi bilen bir ekibin elinden çıkma; inandırıcı karakterler, ileri görüşlü hikaye gelişimi ve bolca “plot twist” var. 3. sezonuyla birçokları için kalite anlamında zirveye çıksa da ben hikayenin biraz daha tahmin edilebilir bir suya girdiğini düşünüyor, riski görüyorum. Tek temennim hikayenin sakız gibi uzatılmadan, tadında bitirilmesi. 4. sezon hikayeyi nerelere götürecek göreceğiz. İlk 3 sezon ise tekrar tekrar sindirilmek, içinde kaybolmak için mevcut. Boş bir zamanınızda, en nihayetinde izlemeye başlarsanız, şimdiden geçmiş olsun; kolay bir yolculuk olmayacak. Pişman olmanız ise pek mümkün değil.