Hazırlayan: Belgin Keleş
Bu kesinlikle bir tavsiye yazısı değil. Tuhaf sahiciliği rahatsız ettikçe, kaşımaktan zevk aldığınız yara gibi izlemeden duramayacağınız bir diziden konuşacağım. Girls. 6. Sezonuyla birlikte final yapmış bu Amerikan işine nasıl bulaştığımı anlamadan tüm bölümleri izlemiş buldum kendimi. Diziye yazan, yöneten ve başrolünde arz-ı endam eden “Lena Dunham özgüveni ve memelerinin” damgasını vurduğu söylersem abartmış sayılmam.
Tutarlı olana düzülen methiyelere hep mesafeli duruşumla ben kişisini en cezbeden, tutarlı karakterler yaratıp bunun konforuna sığınmayan bir senaryo akışı. Kusurlarla dolu karakterlerin bu kusurlarını, arızalarını affettirmek adına zerre çabalarının olmayışı da işin sahiciliğini demliyor.
New York’ta yaşayan 20’lerinin başlarında üniversite sonrası hayata karışmaya çabalayan, nefret etmekten hoşlanacağınız 4 kadını – Hannah, Marnie, Jessa ve Shoshanna- konu alan Girls, muhteşem karakterler yerine, gayet bencil, olgunlaşmamış, çoğu konuda hayatını mahvedemeyi becerebilen, geçim mevzuları, iş arayışı, süper lüks dairelerde tek başına yaşamak yerine ev arkadaşlığı, eski sevgiliyi stalk’lamak, sinirlenip Twitter’dan saydırmak gibi daha gündelik tanıdık mevzularla, daha özgür, daha genç hayatlarla, Lena Dunham‘ın da dediği gibi, 20’lere hitap eden bir dizi.
Neyi normal bulduğunuza göre hayret halleriniz değişir mi? Size dayatılan normali, normal bulmaya teşne misiniz? Ben değilim. Tuhaflık eşiğimi olabildiğince azaltmaya çabalarken karşıma çıkan bu iş, çoğu tahammülfersa durumu sıradanlaştırma kabiliyeti ile bana epey yardımcı oldu. Zira olağan-normal algımızı alt üst ederek, haklı-haksız, iyi- kötü olma hali konusunda seyircisini oldukça zorlayan bir anlatı. Yetişkinliğe geç kalma ve bunu çok da umursamama hali izlenmeye değer. Karşılıklı diyaloglarıyla zirveyi zorlayan bir başarısı var yönetmenin. Tuhaf kadınların dayanılmaz ağırlığı yüreğimizin ortasına çöküyor. Tekrar edecek olursam nefret etmek hiç bu kadar zevkli olmamıştı.
Şüphesiz dizinin kalbimi fetheden yönü, sanki bitmemiş gibi biten bölüm sonları ve dahi büyük finaliyle bize bıraktığı şahane şarkılar. Öyle ki dizide çalan şarkılardan en sevilenleri “Girls Soundtrack, Vol. 1: Music from the HBO Original Series” adlı albümde bir araya toplanıyor. Kimisi tanıdık kimisi yepyeni bir sürü şarkıyla bizi buluşturan bir iş olarak dizinin müzik arşivimize katkısı çok. Tanıştığıma en memnun kaldığım ses ise Nordik zarif güzel Aurora Aksnes oldu. David Bowie’den aşina olduğumuz “Life on Mars” coverı var ki tarzı ve tınısıyla dinleyeni hayran bırakıyor.
Bu bir tavsiye yazısı oldu sanki. “Tutarsızlık is my girl” demiştim değil mi?