2020 güzel grupları yetiştirmeye devam ediyor. Chicago’lu Deeper‘ı gotik post-punk sularında gezinen diğer türdeşleriyle kıyaslamak çok olası. Ancak şu da bir gerçek ki ikinci albümleri Auto-Pain‘de hayli oturmuş bir enerji sergileyerek kulağımıza kolayca takılıyorlar. Kimi yerlerde ise akla fazlasıyla erken dönem The Killers‘ı getiriyor, 2000’ler nostaljisini ete kemiğe büründürerek kalbimizde yer ediniyorlar.
Auto-Pain‘i meydana getiren duygular anksiyete ve keder. Tıpkı albüm çıkışını şu günlere denk getiren Ghostpoet gibi Deeper’ın da meramları, eserlerini görücüye açana dek anlamca genişlemiş. Kıyamet sonrası bir dünyada her şeyi arkalarında bırakıp kaçmak isteyen karakterlerin öyküsü kendi içini dökene dek sahiden de öngöremediğimiz günlere adım atmışız. Bu durum albümün kendini ifade etme kabiliyetine güç katmış, ortaya kolaylıkla empati kurulabilen bir yıkıklıklar dünyası ve kaçışçı edebiyat mahsülü çıkmış.
Hepimizin kendi evinde birer kaçak konumunda olduğu günümüzden, pencerelerden hakiki bir kaçışı düşlediğimiz yakın bir geleceğe saygılarla… Karşınızda Auto-Pain.