Fatih Akın’ın Im Juli filmini izleyenler, filme eşlik eden bir şarkıdan söz edip durmuşlardı bir süre. Araştıranlar ya da filmin jeneriğini izleme zahmeti gösterenler onlarla tanışma şansına erişebilmişti. Filmden bihaber olanlar ise, hayatın onlara sunduğu milyarlarca mekan ve milyarlarca zaman diliminin arasından doğru olanı bilmeden tercih ederek onları tanıyabilecekti ancak.
Im Juli Fatih Akın’ın filmografisinde kanımca özel bir kategoride. Bunu bir nebze müzikalitesine de bağlayabiliriz. Cowboy Junkies‘in Blue Moon‘u öyle güzel bir baharattı ki filme. Bu baharat 1985 yılında gitarist ve söz yazarı Michael Timmins’in blues’una eklenen başta Alan Anton ve Michael’in kardeşleri Margo ve Peter Timmins tarafından oluşturulmuş. Margo’nun yumuşak sesi henüz 1989’da çıkan ve oldukça sınırlı sayıda üretilen ilk albüm niteliğindeki çalışmaları olan Whites Off Earth Now‘da kendini açıkça ortaya koymuş ve grubun ilerleyen yıllarda dönüşeceği isimlendirilemez dokuya bir katkı sağlamıştı. Önce blues riffleri ile renklendirilen “Torontik” bulutlar, iki yılda bir çıkan albümler ve EP’ler ile yerini belki biraz daha perdeden sızan güneş ışığına bırakmış.
Cowboy Junkies 2012 yılında uzun bir EP’ler serisiyle temellenen son albümleri Wilderness‘ı çıkardı. Albüm, uzun yıllar boyunca kendilerine sağlam bir sessiz çoğunluk yaratmayı başarmış grubun takipçilerini şaşırtmayacak nitelikte. Yavaş başlayan şarkılar sizi huzura hazırlarken, bir anda hareketlenen tempo, sizi tebessüme sürükleyebilir. Enerjinin, huzurun, milyarlarca insanın kafasındaki soru işaretlerinin, karşıdan karşıya geçerken farkında olmadan düşlediğimiz güzel yarınların ve keşkelerle dolu dünlerin yansımalarını biraz da çağın teknolojileriyle desteklenmiş bir şekilde dinlediğinizde, bir çok duyguyu da aynı anda yaşayabilirsiniz.
Cowboy Junkies, country ile blues’u harmanladığı genel yöneliminde kullandığı mızıkayı Wilderness’da biraz istirahat ettirmişe benziyor. Margo’nun vokalleri ise naiflikte Beth Gibbons ile yarışır nitelikte.
Sıra geldi Cowboy Junkies’in ve özellikle Wilderness albümünün his tablosuna:
Öğle güneşi, sabah yağan yağmurun kokusunu silip süpürmeye çalışırken inatla burnunuza gelen ıslak toprak kokusunu duyuyorsunuz. Bulutların arasından görünüp kaybolan güneş, ona dönük olan yüzünüzü karanlıktan aydınlığa savuruyor. Sert bir kahve eşliğinde uykusuz geçen gecelerinizde sizi boğmak üzereyken uyandığınız kabuslarınızın aksine şu an, bulunduğunuz yerde olmaktan dolayı tanrıya olan minnetinizle meşgulsünüz. Neler yaşamadınız ki… Ayrılıklar, ölümler, türlü yakarışlarla; duvarlarla konuşmalar, özlediğiniz ve ulaşamadığınız kimseleri düşündüğünüzde boğazınızı ısıran küçük karıncalar… Hepsi ve hiçbiri… Yaşamın size katmaya çalıştığı iyi kötü tüm yaşantılardan almanız gereken tüm dersleri aldınız ve yarına umutla bakmak için kendinize özel sebepleriniz var. Mutlusunuz. Mutlu değilseniz, olmalısınız. Uçup giden her şey gibi, sigaranızın dumanı da gidiyor. Külünüz yere düşmek üzere ve bunun önemsiz bir detay olduğunun farkındasınız.
Umur Ozan