2001 yılında Seattle da Adam Miller, Devin Welch, Michelle Nolan ve Hannah Blilie tarafından kurulan Chromatics, 2005’te grup içinde bir dönüşüm sürecine girer ve kurucu üyelerden sadece Adam Smith kalır. Gruba katılan Ruth Radalet’in vokaldeki yeri ve Glass Candy’den hatırlayabileceğimiz Johnny Jewel’in de getirdiği disko seslerle bir sonraki albüm olan Night Drive la grub adeta yeniden doğuyor. Night Drive öyle bir albüm ki bir yanıyla disko gitar tınılarına selam verirken aslında sert gitar darbeleriyle asi bir duruşu var. İçindeki pek çok şarkı aslında müziksiz bir giriş olan The Telephone Call adlı şarkıdaki gibi bir türlü yeterli karşılığı bulamadığın erkek arkadaşa karşı olan bir yanı öfke bir yanı hüzünlü hikaye gibi devam ediyor. Albümün adını alan etkileyici bir başlangıç yapan şarkı Night Drive ise bu hikayenin sözcüsü gibi. Bir gece gezmesinden, elimizin olmadığı vücutlardan göğsümüzün her atışında bulamadığımız evimizi ararken endişe ve panik etrafında fısıl fısıl hüzünler karmaşası :
Oh, little stranger, bring my baby back to me
Oh, little stranger, bring my baby back home
Aynı şekilde bu asi havayı punk gitar tonlarıyla devam ettiren Healer ve bir sonraki şarkı olan Mask daki daha elektronik tınılarla yine karanlık sözcüsü oluyorlar. Fakat albümün ağır havasını birkaç kat arttırsa da bu şarkılar rahatsız etmiyorlar. The Killing Spree gibi melankolik seslere yer veren robotik ve enstrümantal bir şarkılarsa albümü daha da dinlenesi hale getiriyor. Dinlenesi demişken odanızda açıp tekrar tekrar döndüreceğinizi hayal etmeyin, pek tavsiye edilmez. Daha çok gerekli zamanlarda ve özellikle ister adım ister bir araçla olsun tüm yolculuklara pek güzel giderler. Hatta albümün bir sözsüz şarkısı daha var ki namı 2011 yılında aldı yürüdü. Bunun nedeni de Drive filminde yer almasından kaynaklıydı (Ryan Gosling faktörü) diyebiliriz. Tick Of The Clock un ince altyapıları boş sokaklarda şehrin ışıkları henüz sönmeden, bütün o yok gibi görünen kaosun direksiyonun üzerinden göğsünüzün içine doluşu ve sizin tüm bunlardan cesur ve ustaca kaçışınızı anlatan öyle güzel tınıları var ki bir an bu albümden çok daha fazlası oluyor, Chromatics’in ve Jewel’in neler yapabileceğini gözler önüne seriyor. Son olarak albümün bir de Kate Bush Cover’ı var: “Running Up That Hill“. Yine klavyenin marifetlerinden yararlanıldığı, biraz da elektronik soslar eklenip, Ruth Radalet’in de sesini uyum sağladığı güzel bir cover olmuş. Bir sonraki albümde de görebileceğimiz gibi Chromatics coverlamayı seviyor ve altından da kalkmayı başarıyor.
Beş yıl gibi uzun bir süre sonra gelen yeni albüm Kill For Love sanırım bu yılların birikmişliğiyle olsa gerek tam on yedi şarkıdan oluşan ve doksan dakikalık bir albüm. Aslında albümün bu uzunluğu artık müzik dinleyicilerinin hoşuna giden bir şey değil daha kısa yıl aralıklarıyla belki daha çok albüm ama daha kısa çabuk tüketilebilir olan albümlere ilgi yoğun. Fakat bu uzunluğu görüp korkup kaçmak hiç kuşkusuz Chromatics’e bir haksızlık olur. İnto The Black‘le açılan albüm bu şarkı da Neil Young’un “Hey Hey My My” ‘ını coverlıyorlar ki epey kendine güvenli bir giriş yapmış oluyorlar. 70’ler gitar tınıları taşıyan bu şarkıyı kalbi kırık havasıyla synth-pop seslerine yakınlaştırıyorlar ve Kurt Cobain’in bile intihar mektubunda yer alan böylesine ağıt bir şarkıyı kendi dilleriyle yorumluyorlar. Ancak ilk şarkıdan albümü aslında bunun üzerine kurmak gibi bir amaçları yok çünkü bu tema üzerine yoğunlaşan tamamen karanlık ya da tamamen yükselten bir albüm değil bu. Yer yer neşeli yükselişler ve her zamanki içine kapanıklığı da barındıran bir git-gel ler mevcut. Bu nedenle bir sonraki şarkı olan albümün de adını aldığı Kill For Love aslında Chromatics’in genelde yapmadığı daha çok M83’nin son dönem şarkılarında aşina olduğumuz gibi bizi dans ettiren disko havalı new wave bir şarkı adeta tv showları ve festivaller için hazırlanmış gibi. Onu takip eden Back From The Grave ise bildiğimiz chromatics şarkılarından varoluşsal ağrılarıyla
Like a thief in the night
They try to put out the light
Memories fade and I wish I was gone
Bu albümde robotik seslere daha çok ağırlık veren grup Lady‘le bunu adım adım tonlarla yaparken Candy‘de daha omuzlarına ağırlığı yüklüyor ve yine derinlere götürüyor. Albümün ikinci bölümünde özellikle ağırlığı enstrümantal şarkılar çekiyor. Broken Mirrors gibi ambient bir şarkı adeta bu albümün bir Tick Of The Clock’u. Bir önceki albüm Night Drive’a göre orkestral güçlerini arttırdıkları ve vokallerinde belki daha derinden ama yerinde dokunuşlarda bulunduğunu görebiliyoruz. Albümün bu sinemasal maceranın hala biraz etkisinde olduğunu da atlamamak lazım. Bu nedenle kapanış da on dört dakikalık enstrümantal bir final No Escape le oluyor. John Cage misali neredeyse sessizliğe varacak tınılar ve ince mi ince rahatsız edebilecek o tiz tınıdan dalga dalga yaşanan geçişlerle Chromatics sınırlarını hep zorluyor ve son iki albümle yaşadığı dönüşüm sürecini çok güzel bir şekilde devam ettiriyor. Geride bıraktığımız yılın müzikal anlamda dinlenesi albümlerinden biri olarak arşivlerimizde yerini alıyor.
Seçil Kalenderoğlu