İlk stüdyo albümü The Rise and Fall of a Midwest Princess’in yayımlanması sonrasında Chappell Roan, hızlı bir şekilde ana-akım pop dünyasında yükseldi. Kuir müziğin giderek pop kültürde dominantlaşması trendinin bir parçası olarak Roan, enerjetik dans popa kişisel hayatını yansıtıyor.
Chappell Roan akıllıca espriler ve yoğun bel altı sözlerinin yanında albüm boyunca çeşitli duygusal deneyimlerini seyirciye etkili bir şekilde aktarıyor. Bu albümün başarısında ilişkilere yaklaşım biçiminin önemli bir yeri var.
Popülerleşmiş kuir temalı şarkılar 2010’ların ortalarına kadar genellikle bir manifesto değeri taşıyordu. Örneğin artık LGBTİ+ çevrelerde kültleşmiş Hayley Kiyoko’nun “Girls Like Girls” şarkısı kişisel deneyimlerin yanında lezbiyen ilişkilerin varlığı ve geçerliliğini ifade ediyordu. Şu anki kuir popun ise böyle bir iddiaya ihtiyacı yok. Dolayısıyla sanatçılar şarkılarını herhangi bir meşrulaştırma veya daha genel bir iddia gerekmeden herhangi bir ilişkiyle olacağı gibi yazabiliyorlar. Bu durum daha gündelik ve sıradan konularla ilgilenen kuir pop müziğin yaygınlaşmasına ve kuir müziğin zenginleşmesine yol açtı.
The Rise and Fall of a Midwest Princess de aynı şekilde müdanasız bir şekilde iyisiyle kötüsüyle Roan’un hayatını, ilişkilerini, kalp kırıklıklarını ve kimlik arayışını anlatıyor. “Red Wine Supernova“, Roan’un bir kadınla hızlıca yakınlaşmasını örtmecelerle dolu bir şekilde ele alırken “Femininomenon” bir erkekle başarısız bir çevrim içi ilişkiden sonra yazılmış, kadınlarla olmanın ne kadar harika olduğunu anlatan bir şarkı.
Roan’un mesajı sadece müziğiyle kalmıyor. Canlı performanslarına drag makyaj ile çıkmanın yanında, bazılarınca “kamp” olarak görülen bir estetiğe sahip. “Pink Pony Club” şarkısı, sahne şovlarında yarattığı atmosfer için bir kılavuz görevi gördü. Şarkı, özgürce kendi olabileceği bir yer olan Pink Pony Club’a ailesinin onayı olmayacağını bilmesine rağmen gitmesini ele alıyor. İnsan olarak gelişimini ve kendini buluşunu sembolize eden bu hayali mekânı özellikle ABD’deki anti-LGBTi+ yasalar sonrasında “bir geceliğine bile olsa, seyircilerine sağlayabileceği gerçek bir mekân” olarak hayal ediyor (“Teen Vogue”). Bununla devletin ve toplumun insanların kendilerini ifade etmesini engellediği bir ortam içerisinde yargılanma korkusu olmadan saf bir neşe sağlamayı hedefliyor.
Chappell Roan hem şarkılarında hem de şovlarında aşırılıklardan veya aykırı olmaktan çekinmeyerek bir sürü insanın kendilerini içinde görebildikleri bir sanat yaratıyor ve sevimlileştirmeye, yumuşatmaya gerek duymadan kimliğini ve hayatını ortaya koyuyor. Roan’un bu hızlı ünün devamında ilerleme şekli belki de pop müzik yıldızları arasındaki yerini kesinleştirecek.