17. İstanbul Bienali’nin ilk günlerindeyiz. Geçtiğimiz hafta çarşamba, perşembe, cuma ve cumartesi günleri dört gün boyunca bienal kapsamında Bread and Puppet’in çeşitli mekanlarda yürüyüşleri ve gösterileri oldu. Bu gösteriler herkese açık ve ücretsizdi.
Bread and Puppet yaklaşık bir aydır İstanbul’dan gönüllülere verdiği atölyeler ile bu gösteriyi planladı. Gösterideki kalabalık kadronun büyük bir kısmı İstanbul’daki gönüllülerden oluşuyordu. Gösterilerin sonunda günümüzün önemli Karagöz oynatıcılarından Cengiz Özdek’in Çöp Canavarı gösterisini izleme şansımız da oldu. Bu gösteriden çok etkilendim ve ilk fırsatta Cengiz Özdek’in başka gösterilerine de gitmeyi aklıma koydum. Ben Santralistanbul’daki gösteriyi izledim. Burası anladığım kadarıyla ulaşımı biraz zor diye diğer mekanlara göre pek kalabalık değildi. Müze Gazhane’de izleyenlerin inanılmaz bir kalabalık içinde izlediklerini duydum. Gördüğümüz işler, kocaman kuklalar, müzikler, danslar bir bütün içerisinde ele alındığında keyifli ve bir ruhu sembolize eder haldeydi. Ama ne yazık ki benim deneyimimde susmayan seyirciler, bağıran, gösterinin ortasına koşan çocuklar oldukça dikkat dağıtıcıydı. “Kukla gösterisine gelmiş çocuklar daha doğal ne olabilir” diyen olabilir ama günün sonunda bir çocuğu bir gösteriye götürünce ebeveynler burada nasıl kurallar olduğunu çocuklarına anlatmalı ve bir emek sonucu ortaya çıkmış ürünleri izlerken saygılı olmayı göstermiş olmalı diye düşünüyorum.
Bread and Puppet 1963’te New York’ta Peter Schumann tarafından kurulmuş bir protest sanat grubu. Kendi sitelerinde de bahsettikleri üzere kuruldukları günden bu yana dertleri yalnızca sanat yapmak olmamış, bunun yanı sıra polis, fiyat artışları, eşitsizlikler ve daha birçok problem gündemlerinde olmuş. Aktif oldukları ilk günden bu yana da işlerini para kazanma gayeleri olmaksızın, sokaklarda, isteyenin izleyebildiği erişilebilir gösteriler şeklinde yaratmışlar. Bu gösterilere aynı Türkiye’de yaptıkları gibi gösterilerin olduğu yerdeki yerel insanları da eklemişler. Bu sayede de zaman zaman yüzlerce kişilik gösteriler yaptıkları olmuş. Bu gösterilerin en büyükleri arasında Amerika’da Vietnam Savaşı dönemi yaptıkları yürüyüşü sayıyorlar. Yüzlerce kişinin katılımı ile sokakları doldurarak, kocaman kuklalarla sloganlar atmışlar.
1974’te Vermont’a taşınan Bread and Puppet ekibi burada eski bir ahırda kuklalarını sergilemeye başlamış ve burada komün hayatlarını sürdürmeye başlamış. Bu zamandan sonra dünyanın birçok yerinden insanın katıldığı yıllık festivaller ve turlar yapmaya başlamışlar. Bu ahırda yapılan bir röportajı izlediğimde haberci ahıra girdiği an büyülendi. Eskiden ineklerin yaşadığı, dışarıdan yıkık dökük duran böylesine bir mekanın içinde o devasa kuklaları görmek insanı gerçekten büyülüyor. Bread and Puppet’i anlatan Ziggy McKenzie buraya bir gösteri izlemeye gelip ardından buradan ayrılamadığını belirtiyor.
Gösterilerinden bir kazanç sağlamayan Bread and Puppet kazancını turlardan ve poster satışlarından karşılıyor. Komün halinde yaşayan ve gösterilerini de bu şekilde hazırlayan Bread and Puppet grubu gösterilerinden sonra izleyicilerine kendi hazırladıkları sarımsaklı ekmeklerini dağıtıyorlar. Bu şekilde izleyicilere de dayanışma ve komün güven hissini dağıttıklarına inanıyorlar. Yukarıda bahsettiğim belgeselde aslında Bread and Puppet’in kurucusu olan Peter Schumann ekmekleri yaparken ekmek yapma sebeplerinden bahsediyor. Çok büyük kalabalıklara bir iş yapacakları zaman bu ekmek hazırlıkları 2 gün önden başlıyormuş. Gördüğümüz muhteşem kuklaların neredeyse hepsini yapan kişi olmasına rağmen Peter Schumann kendisini sanatçı değil, fırın ustası olarak tanımlıyor. Düşündüğünüzde bu yaklaşım komünün amacını ve zihniyetini açıkça gösteriyor. Benim izlediğim gösterinin ardından sarımsaklı ekmek tatma şansım olmadı, ama kokusu bile beni benden aldı diyebilirim. İçlerinden birisi “biz kendimize Bread and Puppet diyoruz Puppet and Bread değil, bu yüzden ekmeğin önemini kaçırmayın” demiş, bu sebeple gösteri sonunda beklemediğim o ekmek içimde ukde kaldı ama belki ileride Bread and Puppet’la yeniden yolum kesişir ve başka bir yerde başka şovlarını izleme şansım olur. O zaman o meşhur ekmeği kesinlikle tadacağım.