Hazırlayan: Deniz Ekim Tilif
Progresif müziğin sınır ve kalıp tanımayan uçsuz bucaksız diyarlarına hoşgeldiniz. Bu diyarlarda olası iki farklı senaryo hüküm sürer: Denenmiş, formülize edilmiş bir şekilde kendinden önce gelen müzisyenleri taklit eden, her ne kadar yaptıkları besteler kendi içinde ilerlese ve sınırları zorlama idealinde olsa da kendi kahramanlarının ideallerini bozmaya yanaşmayan ve -kendi seslerini bulmuş olsunlar ya da olmasınlar- kendi yapılarını kuramayan, kısacası büyük riskler almayan bir ekiple karşılaşabilirsiniz. Ki ihtiyaç duyduğumuz da bu senaryoyu uygulayan ekiplerin müziğidir çoğu zaman. Veya bir ihtimal daha var, o da kuralları küllerinden doğurmak. Kendi kurallarını yazan, önceki emsallere bağlı kalmamayı ilke edinmiş ekiplerin müziğine ısınabilmek de kimi zaman daha zor olabilir. O halde karşımıza çıkan ekip hem deneyselliğin dibine vuruyor hem de daha ilk dinleyişte bizi kavrayabilmeyi başarabiliyorsa o ekipte potansiyel var demektir.
Bundan 7 sene evvel Bent Knee üyeleri Boston’da, Berklee Müzik Koleji’nde toplanıp işbirliği yapmaya karar verdiklerinde kafalarındaki idealler nasıl bir ölçekte seyrediyordu, bilmiyoruz. Ama ortaya çıkan müzik o kadar geniş bir yelpazede kendini gösteriyor ki metalcilerden indie müzik sevdalılarına çok farklı beğenilere sahip insanları mest etmiş durumda. Tabii bu durum onları dinleyebilmiş az sayıdaki insan için geçerli. Yeraltı piyasasında geçtiğimiz ayı kasıp kavurdular, giderek daha çok insan tarafından fark edildiler. Vizyonları ve kapasiteleri hakkında nice şeyler yazıldı çizildi.
Her halükarda Bent Knee’nin son yılların en heyecan verici gruplarından biri olduğunu söyleyebiliriz. Bu kadar heyecan verici olmalarında iki etmenin payı büyük. İlki, kayıtlardaki vokallerin büyük kısmını üstlenen Courtney Swain. İnanılmaz bir vokal genişliğine sahip olan bu genç kadını dinlerken kimi zaman 80’lerin pop yıldızları geliyor aklınıza, kimi zaman Janis Joplin, Aretha Franklin gibi ilahlar. Şarkılarda duyduğunuz keyboard’lar da Swain’e emanet. Kendisi kadın müzisyen kontenjanında eksiklik çeken prog camiasındaki birkaç nadide elmastan biri. İkinci büyük etmen ise zekice yazılmış, şaşırtıcı ve şekil değiştiren dinamik besteler. Müzikalite merakınızı ve ilginizi kamçılıyor durmadan, siz de huşu içinde ince ince düşünülüp yazılmış bu kompozisyonların içinde kayboluyorsunuz.
Bent Knee bugüne kadar 4 stüdyo albümü yayımladı ve geçtiğimiz günlerde hepimize armağan edilen Land Animal ile o “zirve noktalarına” bir adım daha yakınlar. Her özelliğiyle barışık ve gücünün farkında olan bir grubu dinliyoruz bu albümde. Kalite kendini daha ilk şarkıda tokat gibi yüzümüze çarpıyor: “Terror Bird” olaya sakin girip yavaş yavaş yükselen bir şarkı. Swain’in melodiye karşı direnir gibi gözüken ama bir o kadar da uysal vokallerini duyuyorsunuz. “Tiny bodies piling up, blinded by the cries for help/I can’t feel/I can’t feel” diye yakaran bu vokaller bir sonraki şarkıda “Weight, my wanting, pins me to the ground/I feel it, I feel it now!” diyor. Sanki Swain de dinlediğimiz müziğe bizim eşliğimizde ısınıyor ve biz aynı onun gibi yavaş yavaş hissediyoruz gücümüzü. Zaten Bent Knee’nin “hissetmek” temasıyla yakından ilgilendiği ortada, birkaç şarkıda bu kelime mevcut. Bu durum da karşımızdakinin teknik olduğu kadar samimi bir müzik olduğunu bir kez daha keşfetmemizi sağlıyor. Repertuarın en güçlü şarkılarından bazıları “Holy Ghost”, “Insides In” ve “Land Animal”. Bilhassa “Insides In”deki piyano ve keman kullanımı albümün bu en uzun ve tedirgin edici parçasını başka bir boyuta taşıyor. Albümün mimarisindeki altın oranı, hayret verici kaotik düzeni tekrar başa sardıkça daha kolay fark ediyorsunuz. Öyle ki siz daha ne olduğunu anlamadan 50 dakika geçmiş oluyor.
Çok açılı, çok katmanlı ve neredeyse matematik denklemi gibi olmasına rağmen kendini geniş kilelere kolayca dinletebilen müzikal bir şaheser yaratabilmek her babayiğidin harcı olmasa gerek, ama Bent Knee bunu kısa diyebileceğimiz bir sürede başardı. Berklee’de kurulan bazı grupların aksine sadece tekniğe bel bağlamamaları, duygularına da aynı önemi vermelerinin bundaki payı oldukça büyük diyebiliriz. Bu albüm şahsımca daha satırlarca övülebilir ama işin bu noktasında da ben duygularımı törpülemek durumundayım. Şimdilik Land Animal’ı senenin hazineleri arasına yazalım ve nasıl yıllanacağını görelim.