Hazırlayan: Gökay Sarı
İngiltere adası uzun yıllardır iyi müziğe hizmet ediyor, bunu kabul etmek gerek.Yetmişli yıllarda, seksenli yıllarda ve doksanlarda da her döneme damga vuran birçok müzisyene ev sahipliği yaptı bu yağmurlu coğrafya. Heavy Metal’e efsaneler hediye etti, klasik rock müziğin altına en çok imzayı o attı, popüler müziğe de göz kırptı her daim. Led Zeppelin’den tutup Iron Maiden’a, keskin bir dönüşle onlardan tamamen farklı olan The Smiths’i, The Kinks’i ve The Kooks’u bizlerle tanıştırdı.
Günümüzde anlamından soyutlaşmış olsa da, “indie” artık bir “sound” olarak kabul ediliyor ve fazlasıyla da popüler. Indie’nin başına gelenlerden ‘bağımsız’ olarak, bugün yine en özgün müzisyenler adadan çıkıyor. Alt-J onlardan biri, yepyeni albümleri ile yine karşımızdalar.
Grubun vokalisti ve daha birçok şeyi olan Joe Newman, Alt -J’nin üçüncü albümünü; “Farklı duygusal tepkiler yaratan harika bir manzara” olarak tanımlıyor. Öngörülemeyen hikayeler, hiç beklenmeyen ani dönüşler ve insanı bir anda içine alıveren çukurlarla dolu bir albümden bahsediyor. Her biri Leeds Üniversitesi’nde tanışmış genç İngilizlerden oluşan Alt-J, son albümünde yine deneyselliğini ve özgünlüğünü başarıyla ifade ediyor. Bazı şarkılarda sanki Bob Dylan da oralardaymış gibi hissederken, bir anda kendinizi elektronik müzik mekaniğinin şaşırtıcı teknikleri ile kuşatılmış buluyorsunuz, neşeli bir funk ritmi sanki uzay boşluğundan yayılıyormuş gibi gelse de, lirik anlatım fazlasıyla agresif ve kızgın olabiliyor. Kısacası Alt-J’in son albümü Relaxer, kelimenin tam anlamıyla anlatılmaz yaşanır bir nitelikte. Dinleyicisini her an, her yerde soyutlayabilme özelliğine sahip.
Sekiz orijinal şarkıdan oluşan albüm kırk dakika uzunluğunda. Albümün ilk şarkısı 3WW ve House of the Rising Sun klasiğine yaptıkları cover fazlasıyla dikkat çekiyor. Radiohead deneyselliği, Pink Floyd merakıyla buluşmuş, ortaya göz atılması gereken bir Alt-J albümü çıkmış. Şarkılar birbirine karışıyor, dinleyicisine muazzam bir kırk dakika hediye ediyor.