Youtube’da Aldous Harding şarkılarını aratıp karşınıza çıkan ilk iki klibi (“The Barrel” ile “Fixture Picture”) izlediğinizde sanatçı hakkında belli izlenimler ediniyorsunuz. Sanki Yorgos Lanthimos veya David Lynch yönetmenliğindeki dişi bir Thom Yorke‘un dansını izliyormuşsunuz gibi… Görsellik kısmı böyle, müziğe ise ‘gotik folk’ diyen var. Ne diyelim, tartışılır. Burada altı çizilmesi gereken nokta, sadece ve sadece Harding’den alabileceğiniz bazı izlenimlerin mevcut oluşu. Kısaca “Harding imzalı sound ve imaj”da diyebiliriz.
Designer, manidar ismiyle kendi tasarımını geliştirirken Harding’in sesi, enstrümanları, tınısı bir vudu büyüsü misali dinleyenin kanına işliyor. Tuhaflığını olgunca sineye çekmiş bir sanatçının sakince ettiği kelamlar, gizemi ve apaçıklığı bir arada yüzümüze vuruyor. Bir eser aynı anda nasıl bu kadar açık ve muğlak tınlayabilir, onun sırrı da Harding’de gizli. Elbette albümün PJ Harvey ile de sık sık çalışan yapımcısı John Parish‘in bu konuda bir iki fikri olabilir, ancak Designer her şeyden önce her adımında büyüyen ayrıksı bir sanatçının hikayesi. Neredeyse fısıldanarak söylenen bu hikayenin içinde aşk acısı da var, gamsızlık da, ismi konulmamış hisler de, “Heaven Is Empty”‘de olduğu gibi uzaylılar da.
Lynch’in filmlerinde tam olarak ne olup bittiğini çoğu zaman anlamadığımız gibi, Harding’i dinlerken de anlamak elzem olmuyor neticede. Karşımıza çıkan ses tasarımları o kadar havalı, hüzünlü, matrak ve umursamaz ki, ortada olanı takdir etmemek için pek bir bahane kalmıyor. Belki baştan sona sürükleyicilik konusunda ufak eksikliklerini giderirse Harding’e bir sonraki albüme tam puan da verebiliriz. Yine de duyduklarımız fazlasıyla etkileyici, daha fazla kulak duymalı.
PUANLAMA: 8/10