Bu yıl da 8 Mart geldi. Türkiye yine erkek şiddetinde, ayrımcılıkta, kadın düşmanlığında, homofobide, transfobide korkunç şiddet örnekleri sergilemeye devam ediyor. 8 Mart’tan bir önceki haftayı kapatırken yine bir kadın cinayeti haberi aldık ve Kadıköy ve Beşiktaş’taki 8 Mart eylemlerinde yaşanan şiddet sahnelerine şahit olduk. Eylemde konuşma yaptığı için gözaltına alınan, bu saatlerde de tutuklamaya sevk edilen translara yapılanlar, Türkiye sahnesinde her gün gördüğümüz transfobinin çok açık bir örneği olarak ele alınabilir.
Türkiye için bu örnekler artık gündelik bir rutin haline dönmüş olsa da bizler varız ve hiç de az değiliz. Tüm şiddet biçimlerinizi biliyoruz ve bunları ifşa edeceğiz. Ben bu köşemde sinema ve tiyatro gündemlerini yazıyorum ve maalesef biliyoruz ki şiddet her alanda kendisini gösterdiği gibi tiyatro ve sinemada da yoğun şekilde görülüyor. Geçtiğimiz ay tiyatro sektöründe “önemli” bir yeri olan Tiyatro Medresesi’nin kurucularından Celal Mordeniz’in üst üste gelen taciz ifşalarını okuduk. Birlikte olmak güç veriyor ve “ben ne zaman ifşalanacağım” diye düşünmek de tacizcilerin uykularını kaçırıyor, biliyoruz. Bu ifşa sonrası tiyatro camiası gündemine taciz vakalarını aldı, birçok tiyatrocu bunun karşısında birlik oldu ve bu gibi olaylardan arındırılmış şiddetsiz bir tiyatroya sahip olmak için harekete geçildi. Önümüzdeki hafta 14 Mart’ta Tiyatro Sergüzeşt’in “Oyunculuk, Bedensel Sınırlar ve Cinsel Taciz” adlı bir etkinliği olacak. Etkinlikte Tiyatro Sergüzeşt’ten Nihal Temel moderasyon yapacak ve konuşmacı olarak da Deniz Türkali ve Gülsen Birgül Özkan katılacak. Çok değerli bir ekip olan Tiyatro Sergüzeşt’i eğer hala takip etmiyorsanız etmenizi ve etkinliği kaçırmamanızı öneririm.
Sinema ve dizi çevresindeki şiddet haberlerini o kadar da çok duyamasak da yapılan ifşalar ve açılan davalar oldukça fazla. Bunun için de Susma Bitsin platformunu takip ederek şiddetsiz bir alan yaratılması adına öznelerle dayanışabilir ve hareketin bu şekilde güçlü kalmasına destek verebilirsiniz. Ozan Güven’leri, Efecan Şenolsun’ları, Ali Şimşek’leri ve daha nicesini tanıyoruz, yaptıkları yanlarına kalmasın diye sesimizi yükseltiyoruz ve korkmuyoruz. Yaşattığınız şiddet, taciz ve mobbingler açığa çıkacak, bu yüzden rahat uyuyamayacaksınız. Bu yılın getirdiği bir mobbing haberinin de LGBTİ+’lara ve kadın+’lara yaptıkları ile Filmmor’dan geldiğini de hatırlayalım. Feminist sinema kimseye kalmadı çünkü biz varız.
Bu yazıma başlarken aklımda Pose’un üçüncü ve final sezonunun gelişini müjdeleyen Indya Moore’u hatırlamak ve onun bir aktivist ve bir sanatçı olarak değerinden bahsetmek vardı. Yine de çıktığı günden beri belki birkaç kez dönerek izlediğimiz Pose’un televizyonlara son sezonuyla geri geliyor oluşunu kutlamak ve buradan daha izlememiş olanlara önermek istiyorum. 1980’ler ve 1990’lar Amerika’sındaki drag baloları kültürünü, seçili aile kavramını ve AIDS krizini anlatan dizide her bir karakter karşımıza birer efsane olarak çıkmakta. Bu önemli dizi Indya Moore’un dışında Mj Rodriguez, Dominique Jackson ve Billy Porter gibi oyuncuları da bir araya getirerek unutulmaz bir iş başarmış durumda, bu yüzden de son sezonunu heyecanla bekliyor olacağımıza eminim.
Pose’u da hatırlamışken buradan 8 Mart’I kutlarken tüm LGBTİ+ ve kadın derneklerine başardıkları her şey için teşekkür ediyor ve beraber olduğumuzun altını çizmek istiyorum. İstanbul Sözleşmesi bizim, dayanışma bizim ve bu yüzden çok güçlüyüz.