Müjdeler olsun, The Smile artık bir Radiohead yan projesinden çok daha fazlası. Belki de her zaman fazlasıydı, ancak yıllardır ortalıkta Radiohead ismini taşıyan yeni bir çalışma olmayınca içinde Thom Yorke ve Jonny Greenwood’u barındıran bir proje ister istemez bazı kıyaslamalarla ilerliyor. Açıkçası ilk albümleri A Light for Attracting Attention özelinde müziklere bu kıyaslamaları haklı çıkaran bir tanıdıklık düzeyi sahiden hakimdi. Bu gerçekten bir sorun muydu, Yorke’un eşsiz sesini barındıran herhangi bir proje benzer kıyaslara maruz kalmaya yazgılı mıydı? Belki evet, belki hayır; ancak üstüne çok da düşünmezsek ikilinin yanlarına davulcu Tom Skinner’ı alarak ürettikleri vizyon hayli akılda kalıcı ve eli yüzü düzgündü. İkinci albüm Wall of Eyes ise hem ilk The Smile albümünden çok daha saykedelik bir iş, hem de birçok noktada gönüllere su serpen tazelikte sayfalar açmayı başarıyor.
Zen bir dinginlikte seyreden açılış parçası “Wall of Eyes“, üçlünün belki de bugüne kadarki en progresif ve büyüleyici işi “Bending Hectic” ve giderek huzursuzlaşan sarmal pop hassasiyetiyle her virajda şaşırtıp gülümseten tatlılık “Friend of a Friend“e önceden kulak vermiştik. Geriye kalıyor beş şarkı. Bunlar içinde şahsi favorim “Read the Room“, albüme ağırlığını koyan krautrock tonlarını eliyle koymuş gibi yakalarken türün efsanesi Can’in Radiohead ile düşündüğümüzden daha paralel olabileceğini akla getiriyor. Zaten albümün sound’unun merkezinde iki temel çatışma gizli: 1970’ler Alman ritmik-elektronik-doğaçlama rock geleneği ile Londra Çağdaş Orkestrası’nın epik orkestral dokunuşları. Ve uygulamada işler kağıt üzerinden durduğundan bile güzel bir ahenkle seyrediyor: “I Quit“in süregelen loop’unun organik seslerle ne kadar iyi dengelendiğine; siftahını başka bir isimle ve ufak değişikliklerle Peaky Blinders‘ta yapan “Teleharmonic“in taşıdığı eşsiz içsel huzura; bizi başka kapıların heyecanına usulca taşıyan kapanış “You Know Me!“nin piyano odaklı gizemine bakın. Dinlediğimiz şey artık bir pandemi hevesi değil; çoktan kendi güzergahında, kendi ayakları üstünde durmayı başarmış taze ama işinin uzmanı bir ekip. Ve an itibariyle 2024’ün ileride güzel hatırlanacak ilk albümlerinden birini çıkarma onuruna eriştiler.
The Smile, Wall of Eyes‘ta daha önce yapmadığı o cesur hareketi yaparak geçmişlerinin mirasından süregelen patikaya değil, bizzat The Smile’ın kendisine doğru adımlar atıyor. Kozmik, spiritüel ve virajlarla dolu bir yolculuk bu; daha az radyo, daha fazla zihin dostu. İçinde kaybolunası, düştükçe çıkılmayası bir deneyime davetlisiniz.